Nerde mektepten cok zindan görseniz, Bilin o yerliyim, oraliyim Ben

☭☆Ey Özgürlük



http://1mayis.files.wordpress.com/2007/04/kizildere.jpg



İzleyiciler

Radyoya girebilmek için aşagıdaki link'e tıklayınız veya resime tıklayınız...

☭☆Blogta Aramak İstedigin Kelimeyi Aşağıdaki Boşluga Yazıp Arama Butonuna Basmanız Yeterlidir☭☆

Translate

4 Ağustos 2009 Salı

☭☆Alp Bora - Amber



01 Sagapo
02 Beyaz Giyme
03 Stou Thoma
04 Hekimoğlu
05 Drama Köprüsü
06 Ah Bir Atas Ver
07 Fikrimin İnce Gülü
08 Pente Chronia Dikasmenos
09 Ali Paşa Ağıtı
10 Etek Sarı




Download

☭☆Josef Stalin


Josef Stalin


(1879 - 1953)



(Rusça: Иосиф Виссарионович Сталин; asıl adıyla Gürcüce: იოსებ ბესარიონის ძე ჯუღაშვილი, İosif Besarionis dze Cugaşvili)



Gürcü siyasetçi, 1922'den, 1953 yılındaki ölümüne kadar 31 sene boyunca Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri.Lenin'in ölümünden sonra, Sovyetler Birliği'nin lideri konumuna gelmiştir.






☭☆1993 Sivas Katliami ( Sivas Yangin Yeri )








Sivas Katliamı 2. Belgeselidir .. Bir önceki belgeselden tamamen farklidir ..










☭☆32. Gün: Sivas Katliamı - 16.Yıl






2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Otelinde yakılarak katledilen 35 CANımızın anısına izleyin ve izletin.



32. Gün, bundan tam 16 yıl önce yaşanan Sivas katliamını unutturmuyor. 2 Temmuz 1993'te, 37 kişinin yakılarak öldürüldüğü katliamın tanıkları, Madımak cehenneminden sağ kurtulanlar, Sivas'ta yaşadıklarını 32. Gün�de anlatıyor: Lütfü Kaleli, Ali Balkız, Serdar Dogan, Arif Sag, Zerin Taşpınar, Olgun Sensoy ve Ilkay Akkaya..










☭☆Barış beklenemez, dikkat ve umutla inşa edilir

İçine girdiğimiz atmosferi hafife alan, baştan mahkum eden yaklaşımlar nasıl bizi yanlış bir noktaya itecekse, kendimizi kaptırıp beklemeye başlamak da hayal kırıklığına dönüşebilecektir.

Böylesi ortamların arka planını tek bir dinamiğe indirgeyerek analiz etmek büyük yanılgılara neden olur. Bugün gelinen noktada payı olan tüm gelişmeleri dikkate alan bir yaklaşım sergilemek ve buradan kendi çabalarımız için bir anlam tanımlaması yapmak durumundayız. Bundan sonrası sürece ne ölçüde müdahil olunabileceği konusunda kimi kritik noktaları masaya yatırmalıyız.

Özellikle Kürtlerin dışındaki kesimlerde konuya yönelik toplumsal tutum doğru yönlendirilemezse, sürecin tam tersine dönmesi söz konusu olabileceği gibi kimi taleplerin marjinalleştirilmesi riski de oldukça yüksektir. Bu dönemde Türkiye'nin batısından yükselecek sesin belirleyici etkisi oldukça yüksek olacaktır. Barış Meclisi, Demokrasi İçin Birlik Hareketi asıl şimdi sürece yön verecek açılımlar ortaya koyabilme alt yapısını gösterebilmelidir.


Bu güne kadar yapılan tüm çalışmaları bir birikim olarak görüp şimdi bunları görünür kılmanın hummalı çabası içine girmek gerekir.

Bu süreci ihtiyatlı izleme stratejisi sergileyerek geçiştirenler yarınlarda varlıklarını devam ettirme konusunda bile büyük kan kaybedeceklerdir. İhtiyatlı olmaya değil tabi ki itirazım, izlemeye. İhtiyatı hiçbir zaman elden bırakmayan bir dikkat sergilemek konusunu oldukça önemli görüyorum. Dahası bu sürecin tümden tersine dönme ihtimalinin çok göz ardı edilmemesi gerektiğinin ısrarla altını çizmekten yanayım. Böyle bir şeyin olmaması durumunda kaybeden durumunda kalmamalıyız.

Bu sürece müdahale konusunda eldeki imkan ve harekete geçirilebilecek enerjinin neleri önceleyerek kullanılacağı konusu ana gündemimiz olmalıdır. Gerekirse bir çok kampanya ve etkinliği geçici biçimde askıya almak ve var gücümüzle bu sürecin sonunda pişmanlık duymayacak yoğunlaşmanın içine girmek durumundayız. Ya bu güne kadar yığabildiğimizin de değerini yitirdiği bir nokta ile karşı karşıya kalacağız, ya da tam tersine çabalarımızın misli ile neticeye dönüştüğü bir ortam yakalayacağız.

Bu aşamada söylenen her sözün belirleyiciliği, kullanılan araçlarla at başı ele alınmalıdır. Ne kadar güçlü ve etkin araçlar kullanılacağını, sözün gücü şekillendirecek. Ne denli güçlü ses çıkarılacağını, elimizdeki araçları harekete geçirebilmemiz belirleyecektir.

Çok büyük bir tersine dönme yada sekteye uğrama süreci yaşanmazsa bugünler, Kürt hareketinin en ağır sınav günleri olarak tarihe geçecektir. Bu büyüklüğü ödenen bedeller üzerinden tanımlamıyorum şüphesiz. Bu anlamda çok daha ağır ve zor şartlardan geçildiğini biliyorum. Tarihi şekillendirme açısından bu gün yakalanan nokta bu güne kadar yaşananların bir neticesidir. Bu süreçten özgürlükler ve barış lehine büyük kazanımlarla çıkma konusunda hepimizin eteğindeki taşı dökmesi gerekmektedir. Ben, bütün dikkatli tutumla birlikte umut içinde çaba sarf etmeyi bu sürecin planlayıcılarına duyduğum güvenden değil sorunun bizatihi kendi dinamiklerinden hissediyorum.

Bu sorun bu gün yakaladığı belirleyici konumu öyle yada böyle bir yeni tablo ortaya çıkararak gösterecektir. Bu fotoğrafta kimlerin olup olmayacağına herkes kendisini karar verecektir. Ezberlerini bozmak istemeyenler, riski sevmeyenler, bu denli can yakıcı bir sorunun üzerine kuluçkaya yatmayı tercih edenler yumurtadan çıkanı gördüklerinde iş işten geçmiş olacak. Ben bazılarının kartal yumurtasının üzerine yattığının farkında bile olmayan güvercin rolünden memnuniyetini sadece endişe ile izlemekten yana değilim. Bu süreçte kimin tasfiye olacağı, kimin karlı çıkacağı yönünde analizler yapmak, ancak üzerimize düşeni hakkı ile yerine getirmekle anlamlı hale gelebilir.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

☭☆Üç Maymun






Yönetmen:
Nuri Bilge Ceylan
Senaryo : Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan, Ercan Kesal
Yayın Yılı: 2008
Oyuncular: Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet Rıfat Sungar





Konu:

Küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin gerçeği örtbas ederek her şeye rağmen bir arada kalma çabası. Altından kalkamayacağı acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak adınagerçeği bilmek istememek, onu görmemek, duymamak, hakkında konuşmamak ya da günümüz tabiriyle 'Üç Maymun'u oynamak, onun varolduğu gerçeğini ortadan kaldırır mı ?




☭☆Beynelmilel






Yönetmen: Sırrı Süreyya Önder
Senaryo: Sırrı Süreyya Önder
Yayın Yılı: 2006
Oyuncular: Özgü Namal, Cezmi Baskın, Meral Okay



Çekimleri Adana'da yapılan filmin öyküsü 1982 yılında Güney'de geçiyor. Askeri yönetim şartlarına uyum sağlamaya çalışan kasaba halkı ve ayakta durmaya çalışan bir müzik grubunun hikâyesi.

Hikâyenin ana karakterleri müzisyen bir baba Abuzer ile üniversiteye hazırlanan kızı Gülendam.



☭☆Dayı Ögretmeye Devam Ediyor ( Dursun Karataş )

Ölüm yıldönümümde benim için özel hiçbir şey yapılmayacak. Tüm şehitlerimiz gibi 30 Mart-17 Nisan'da bir sıra neferi gibi anılmak benim en büyük onurumdur. Beni ben yapan bu örgüttür, şehitlerimizdir.

Bir yıl oldu Dayımızı kaybedeli. Önderimiz, yoldaşımız, komutanımız fiziki olarak aramızdan ayrılalı bir yıl oldu. 11 Ağustos 2009, onun şehit düşmesinin birinci yıldönümü. Fakat şehit düşmesinin yıldönümünde, yaygın ve kapsamlı anmalar düzenlenmeyecek. Çünkü bu onun isteği.

"Ölüm yıldönümümde benim için özel hiçbir şey yapılmayacak. Tüm şehitlerimiz gibi 30 Mart-17 Nisan'da bir sıra neferi gibi anılmak benim en büyük onurumdur." onun son vasiyetlerinden biridir.

Bu sözleri de hiç kuşku yok ki, her Cepheli için, tüm devrimciler için bir ders niteliğinde. O halâ öğretmeye devam ediyor bize. Şehit düşmesinden önceki son 6 gününe kadar hep öğretmeye devam ettiği gibi.

O bir önderdi. Her gerçek önder gibi, sıra neferi olmasını bilendi.

1984 Ölüm Orucu, bir sıra neferinin destanıdır. Devrimci hareketin önderi olarak ölüme yatmıştır. Önderlik en önde ölmesini bilmekti gerektiğinde. Sıra neferliğiyle önderliğin birleştiği yerdi işte orası. Dayı'nın o direniş sürecinden tarihe kalan bir deri bir kemik halini gösteren resimler, sıra neferliğinin resimleridir.

Yukarıdaki sözleri de sıra neferi Dayımızın vasiyeti, talimatıdır. Yine de, yoldaşlarının bunu, yani, yıldönümlerinde anma yapılmamasını kabul etmekte zorlanacağını biliyordu; bunun için tekrar tekrar vurguladı isteğini, neden böyle olması gerektiğini tekrar tekrar anlattı şehitliğinin yaklaştığı o günlerde.

Diyordu ki:

"Şehitlerimizi anmak, mücadeleyi yükseltmektir. Şehitlerimizi anmak onları adaletsiz bırakmamaktır.

Şehitlerimizi anmak, SAVAŞIMIZI BÜYÜTMEKTİR.

BİR ZİNCİR GİBİ SARIYORLAR ŞEHİTLERİMİZ ETRAFIMIZI. Anadolu topraklarının her metrekaresini sarıyor.

Bizi, her bir mezar taşımıza bağlıyor bu zincir.

Her birimiz, bizi birbirimize kenetleyen bu zincirde en sağlam halka olabilmeliyiz.

Her birimiz, bizi inancımıza bağlayan bu zincirde en sağlam halka olabilmeliyiz.

Bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin en kopmaz halkalarından biri olabilmek TÜM YAŞAMIMIZIN TEK HEDEFİ OLMALIDIR.

EN SAĞLAM HALKA BEN OLMAYIM diyebilmektir şehitlerin yerini doldurmak.

Emperyalizm karşısında diz çökmeyen, faşizme teslim olmayan, sosyalizm bayrağını asla yere düşürmeyen olabilmenin tek yolu budur:

EN SAĞLAM HALKA BEN OLMALIYIM!
HERKES, HEPİMİZ YAPABİLİRİZ BUNU.

Sıradan değil, en sağlam halka olmak.

Tuz buz etseler de her yanımızı, elimizi kolumuzu kırsalar da, dişlerimizle tutunabilmeliyiz.

Dişlerimizi sökseler, gözümüzle tutunabilmeliyiz bu halkaya.

Beynimizi de söküp alamazlar ya; o bizim.

Her koşulda direnmeyi beynimiz öğretti bize.
Onu kimse alamaz elimizden.

Nefes alıp verdiğimiz sürece, nefesimizle tutunabilmeliyiz bu halkaya.

Beynimiz yerinde durduğu sürece bu halkaya tutunmalıyız.

SON NEFESİMİZE KADAR TUTUNMALIYIZ BU EN SAĞLAM HALKAYA.

Çünkü şimdiye kadar kırılamadı bu en sağlam halka.

Dünyanın en güçlü orduları da kıramadı bu halkayı.

Bu halkayı kıracak en güçlü silahı bulamadı egemenler daha.

BULAMAYACAKLAR DA.
BİZ VAROLDUKÇA BULAMAYACAKLAR.

Emperyalizm var oldukça, diz çökmeyenler, en sağlam halka oldular.

Faşizm varoldukça, ona karşı direnenler en sağlam halka oldular.

Sosyalizm hedefimizden asla vazgeçmediğimiz sürece, hala duruyor olacak en sağlam halka.

O HALKA BİZİZ!
O HALKA ŞEHİTLERİMİZ!
VE HEPİMİZ O EN SAĞLAM HALKA OLABİLMELİYİZ!
OLABİLİRİZ.
BUNA KANIT ŞEHİTLERİMİZDİR.
Bizi koparamazlar.
Koparamadılar şimdiye kadar.
Savaşma gücümüz bu zincirdir.
Zaferimizin garantisi bu zincirdir.
ZAFERİMİZİN GARANTİSİ
HER KOŞULDA DİRENEN, HER KOŞULDA SAVAŞAN, ÖLEN AMA TESLİM OLMAYAN ŞEHİTLERİMİZDİR.
BU ZİNCİRDE HER ŞEHİDİMİZ GİBİ,
KOPARILAMAYAN BİR HALKA OLABİLMEKTİR TÜM DİLEĞİM."

***

Bize düşen onun son vasiyetini ve son dileğini yerine getirmektir. O'nu anmayı, 365 günün her anına yaydığımızda, devrimimizin en büyük gücü olan şehitlerimize layık olmayı, yaşamımızın odağına oturttuğumuzda, işte o zaman O'nun vasiyetini de yerine getirmiş olacağız.


"Ölüm yıldönümümde benim için özel hiçbir şey yapılmayacak. Tüm şehitlerimiz gibi 30 Mart-17 Nisan'da bir sıra neferi gibi anılmak benim en büyük onurumdur. Beni ben yapan bu örgüttür, şehitlerimizdir."

☭☆Yürüyüş Dergisi 191. Sayı Karitakür





Karikatüre tıklarsanız daha net şekilde görürsünüz...

☭☆Grup Yorum Belgeseli



Grup Yorum, 1985 yılında üniversite öğrencileri tarafından İstanbul’da kurulan bir müzik grubu. Grubun şarkıları ve üyeleri, sol görüşün temsilcileridir.

Başlarda, Ruhi Su, Mahzuni Şerif, Inti Illimani, Victor Jara, Quilapayun, Zülfü Livaneli ve Theodorakis'ten etkilenen grup, Anadolu'nun ve üzerinde yaşayan halkların sesini, devrimci-sosyalist bir müzik anlayışıyla duyurmayı amaçlıyor.. Türkiye'de 1980 yılında gerçekleşen askeri darbeye ve sonrasındaki politikalara tepki amacıyla kurulan Yorum, müzik grubu olmanın dışında, muhalif duyarlılığın, haklar ve özgürlükler mücadelesinin de önemli bir ismi olmuştur.

1987’den başlayarak hemen her yıl bir albüm çıkaran, Türkiye'de ve Avrupa'da her yıl onlarca büyük konser veren grup, bunun dışında yüzlerce kitle eylemine, sokak gösterisine, greve, fabrika ve üniversite işgaline katıldı. Grup üyeleri bu nedenlerle ve müziklerinin içerik ve sunumundaki muhalif çizgi nedeniyle pek çok gözaltı, tutuklama ve yasaklama ile karşılaştı.[1][2][3] Güvenlik güçleri tarafından cd ve kasetleri dahi kurşunlanan grubun pek çok üyesi, onlarca kez işkence gördü, on yıllara varan hapis cezaları aldı.[4][5] Yorum, Türkçe dışında, Anadolu’da konuşulan Kürtçe,Lazca Arapça, Çerkezce dillerinde de şarkılar söylüyor. Müziğinde, mey, bağlama, kaval gibi yerel çalgıların yanı sıra, başta gitar olmak üzere keman, trompet, viyolonsel ve obua gibi pek çok yerel olmayan çalgı da kullanıyor. Solo ve koro vokallerin baskın olduğu müziğinde, ritimFolk-rock olarak değerlendirilebilecek bu müzik; ülkenin yerel folk şarkılarından Akdeniz ezgilerine, Latin Amerikalımarşlardan 'rock'a kadar tınılar barındırıyor. kompozisyonlarına ve ezgilere yaslanıyor.

Grubun şarkı sözlerini, anti-faşist ve anti-emperyalist mücadele, hapishaneaşk, erdem ve özgür bir dünyaya duyulan özlem gibi konular şekillendiriyor. katliamları, doğal afetlerin yarattığı yıkımlar, emperyalist savaşlar, ölümler,

Hakkında bir çok araştırma yazıları ve kitaplar yayımlanan Grup Yorum, basında "Hapishane Şarkıcıları" ve "Kar Makinası" ismi ile de anılıyor.






☭☆İki Tekerlek Üzerinde - Suriye Ürdün Mısır





İki Tekerlek Üzerinde - Suriye Ürdün Mısır Belgeseli






Iki Tekerlek Uzerinde - Suriye Urdun Misir ( Belgesel )

☭☆Yaşar Turna





1931 yılında Arhavi Musazade Mah. doğdu 4 kızdan sonra 5. erkek doğunca evde bayram havası yaşandı babası nihayet bir erkek evlada kavuşmuştu okula başladığı adan itibaren kemençeyi öğrenmeye başladı 18 yaşında kemençe dalında uzman olmuştu. 1970 öncesi Arhavili kemençeci yaşar diye tanındı.

Askerliğini bandocu olarak Diyarbakır da tamamladı. Askerden sonraki yaşamında Arhavi ve çevre ilçelerinin düğün ne nişan törenlerini eski kültürümüze göre kemençe ve akordeonuyla yapardı. Yaşar TURNA sız düğün ve nişan düşünülemezdi. 1963 yılında Almanya ya işçi olarak gitti. Çeşitli radyolarda ve gazinolarda kemençesini ve müziğini tanıtmaya çalıştı. Onlarca kırk beşlik plak yaptı Türkçe plakların yanı sıra ilk Lazca müziklerini de plaklara okudu. Oropa, masi kçopare, çilveloy, nanayda, vahahay gibi birçok plakları vardı Kemençe virtiözlüğünün yanı sıra yöresel oyunlarını da geçlere öğretti. 1973 yılında Arhavi de ilk festivalin kurulmasında etkin oldu Avrupa da bazı ülkelere Amerika ya ve Kanada ya giderek kemençeyi ve folklorumuzu tanıtmaya çalıştı.

Sayısız kemençe ve folklor sever turistleri cennet vatana çekti. Arhavi yi ve yörelerimizi tanıtmak için uğraş verdi. Ankara ve İstanbul da gazinolarda sahne aldı. Sadece Arhavi’nin değil Türkiye’nin kültürünü taşır ve her yıl birçok turisti konuk ederdi. Sayısız mansiyon şiltleri ve onur belgeleri mevcuttur.

Yaşamını eşine, beş çocuğuna ve kültürel faaliyetlere adamıştır. Mütevazi yaşamı insanları yürekten sevmesi müziği ve kültürüyle her kesimden sevilen biriydi. 12 ekim 1990 da kaybettiğimiz Yaşar TURNA kemençesi melodisi ve güleç yüzüyle her zaman anılarımızda yaşayacaktır.

☭☆Sivas Kangal Köpekleri



Evliya Çelebi de, Seyahatnâme'sinde Kangal Köpekleri'nden bahseder. O da, bu köpeklerin “aslan kadar güçlü” ve cüsseli olduğunu yazmaktadır. Doğan Kartay, hem "Türk Çoban Köpeği Kangal" kitabında hem de I. Uluslararası Kangal Köpeği Sempozyumu'nda sunduğu bildiride, Kangalların, Osmanlı döneminde Yeniçeriler tarafından hem askeri işlerde hem de savaşlarda kullanıldığından bahsetmektedir.

Kartay'ın bildirisinde, Romalılarda “aslan” sözcüğünün karşılığı olan “Samson” kelimesinin, Türkçe'ye “Samsun” olarak yerleştiği ve Kangalların aslana benzetildiği için Kangalları kullanan birliğe “Samsoncular” denildiğini söylemektedir.







☭☆İki Ülkesi Olan Köy

Sarp köyü... Nam-ı diğer iki ülkesi olan köy. Sarp, Karadeniz sahilinin bitiminde, dünyada eşine benzer güzellikte fazla bulunmayan köylerden biridir. Gürcistan ile sınır komşusu, yeşilin ve mavinin bir arada olduğu, Türkiye’nin denizle beraber sınır kapısı olan tek yeridir. Kemalpaşa’ya 5 km, Hopa’ya 19 km uzaklıktadır. 1937’den beri kapalı olan Sarp sınırı 31 Ağustos 1988 tarihinde açılmış olup Türkiye ve Gürcistan ekonomisine büyük katkılar sağlamıştır. Sarp sınır kapısı Gürcistan'a açılan bir kapı olmasının yanında, bütün Kafkasya'ya ve Orta Asya’ya yönelik bir sınır kapısıdır.


Doğusunda Gürcistan, batısında Kemalpaşa, güneyinde Kazimiye, kuzeyinde Karadeniz, güney batısında ise Üçkardeş köyü ile çevrilidir. Köy halkının belli kesimi iş ve eğitim sebebiyle büyük şehirlere göç etmiştir. Bu göç genelde; kışın çalışmak maksadıyla köyden ayrılıp, yazın geri dönme şeklinde olur. Köyde nüfus yaklaşık 410 olup 85 hanedir. Sarp köyünde su hattı, telefon hattı, elektrik hattı ve ne yazık ki köyün sağlığını etkileyen 3'ü yerli 2'si yabancı telefon şebekeleri bulunmaktadır. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimden sonra öğrenci yetersizliğinden köy okulu kullanılmamaktadır. Tekrar kullanıma girecek diye restore edilmiştir. Şu an ne yazık ki kapalı durumdadır.


Sağlık ocağı doktor ve hemşire eksikliğinden kapalı durumdadır. Köyde PTT şubesi, otopark, 2 kıraathane, biri gümrük alanında bulunmak üzere 3 market, 1 pide salonu, 2 lokanta, giyim dükkânları ve gümrük alanı içinde bulunan serbest mağazalar bulunmaktadır. Sarp köyünde eğitim düzeyi yüksek olup doçent, yardımcı doçent, doktor, mühendis, öğretmen, avukat, işletmeci, muhasebe gibi bölümlerde mezun olan bu ve benzeri bölümlerde halen okumakta olan kişiler bulunmaktadır. Köyde biri Özal döneminde yaptırılan diğeri de Osmanlı döneminde yapılan iki camii bulunmaktadır. Osmanlı döneminde yapılan camii 1920 yılında restore edilmiştir. Köydeki halkın geçiminde Kemalpaşa çay fabrikasının, Sarp gümrüğünün ve çay tarımın önemi büyüktür.


Aslında Sarp köyü denilince balıkçılık akla gelirdi. Gümrük alanının genişletilmesi projesi, balıkçılık yapılan köy sahilinin tamamen yok olmasına neden olmuştur. Barınaksızlık yüzünden balıkçılık mesleği yok olacak seviyeye gelmiştir. Tarım ürünü olarak başta çay olmak üzere kivi, mandalina, limon, portakal yetişmektedir. Köy genelinde ticari anlamda hayvancılık gelişmemiştir. Büyük ve küçükbaş hayvancılık, kümes hayvancılığı, arıcılık genellikle aile tüketimine yönelik olarak yapılmaktadır. Köyün en önemli geleneği atmacacılıktır. Atmaca zamanı başladığında adeta köyün çehresi değişir. Sarp köyü deniziyle, yemyeşil doğasıyla, mükemmel sahiliyle, ortasından geçen Gürcistan sınırını belirleyen deresiyle ve konumuyla Kemalpaşa/Hopa’nın ve Türkiye'nin en güzel köylerinden biridir.
Kvaçaçi, Koru, Konak, Gülbahçe, Papati, Boğazi, Kolombuli, Neziştude, Papulişkona, Mtskhulişkona, Kiliçocaği, Kvaepuna, Khurmaşkona, Oçinauşopute, Khincipeteri, Megza, Eksavati, Kiemitkhana, Cgiola, Rokepuna, Tsamangana, Golaskiocaği, Bogina, Nomskibeni, Arabişkona, Nopatskheni gibi isimler Sarp köyünün yer isimlerini; Çakirişi, Battalişi, Şahinişi, Tuzcişi, Tantişi, Şişmanişi, Poyrazişi, Onbaşişi, Abdulişi, Zeyneşi, Hocapeşi, Kabaosmanişi sülaleleri de Sarp köyünün sülalelerini oluştur

☭☆Umut Adası






Yönetmen: Mustafa Kara
Senaryo : Ayşe Türk
Yayın Yılı: 2006
Oyuncular: Halef Tiken, Gürkan Tavukçuoğlu, Arzu Yanardağ, Ali Sürmeli






Umut Adası Türkiye'den İngiltere'ye kaçak yollarla giden bir grup insanın yaşadığı dramı anlatıyor. Farklı sınıf ve kültürdeki çoğunluğu genç insanlar, yaşama başka bir yerden yeniden başlamak için İngiltere'ye doğru umut yolculuğuna çıkar.

Kimi işlediği bir suçtan kaçar, kiminin hayali zengin olmaktır, kimi çocuğuna daha rahat bir gelecek sunmak ister, kimi yeni lisan öğrenmek ve ailesine ekonomik anlamda yardım etmek... Kimileri ise sadece macera için bu arayışa yönelmişlerdir.









☭☆Ben Bu Ülkede Olmanın Acısını Çektim



Sarkis Varbed (Usta), marangoz Sarkis, Sarkis Çerkezoğlu ya da Çerkezyan… Ayaklı ansiklopedi, yaşayan tarih, koca çınar. 94 yaşında bir heybetli adam o… Adam gibi yaşamış bir bilge, sıkı bir komünist ve en “kötüsü” de pek bir Ermeni... Kimselerden duymadım ondan duyduğum Adana Ağıdı’nı ben… Hem de baştan sona eksiksiz… O kadar Ermeni yani!



“Dünya Hepimize Yeter” kitabında anlattı o koca çınar 90 yılını.

“91 yılda neler gördüm, neler...Her şey değişti ama iktidarlardaki İttihatçı kafa hiç değişmedi. Birinin bıraktığı yerden öbürü devam etti. ‘Güzel günler göreceğiz çocuklar’ demişti Nazım, ama o da o günleri göremeden gitti Moskova’da. Vaziyet böyle, ister ağla ister gül.”

1916 Halep doğumlu Çerkezyan’ın ailesi 1915’te Tehcir Yasası’yla Suriye’ye “göçtürülmüş“. 1918’de ise baba memleketine, Konya-Karaman‘a “göçmüş“. Koca bir dönemin, hatta bir tarihin yaşayan bir tanığı o. Cumhuriyet ilan edildi, Varlık Vergisi “kondu“, 6-7 Eylül “oldu“, Atatürk “öldü“, (sanal-gerçek) darbeler oldu, Sarkis Amca vardı. En yakından gözlemledi olanları; içinden, en içinden hem de. Bizim tarih dersinde hatmettiğimiz ‘inkılaplara’ o, bizzat şahit oldu. 1965‘te TİP’e girdi. Atılım Gazetesi’ni 4 yıl Gedikpaşa’daki marangozhanesinde gizli saklı çıkardı. İki oğlunu üniversitede okuttu. Her gün bir paket sigara içer. Eşi Ağavni Mayrig/Kuyrig (ki başlı başına ayrı bir yazı konusudur) 2000 yılında aramızdan ayrıldığından beri, Sarkis Amca Kumkapı’daki eski evinde tek başına yaşıyor.

Onun sözünün başladığı yer, bizim sözümüzün bittiği yer oluyor adeta.

“Uzun bir hayat, 91 yaşındayım. Birçok insanın anlatılanlardan öğrendiklerini ben yaşayarak gördüm. Kimseden, kulaktan dolma bir şey yok. Babamlar Tehcir’de Suriye’ye gitmiş. Ben orada doğmuşum. 1918’de yeniden Karaman’a geldiğimizde, koskoca bir banker olan babamın iki paket tütün alacak parası kalmamış. Annem bizi okutmak için İstanbul’a geldi babamı bırakıp. Temizliğe gitti, basamak sildi, ama olmadı. 7’nci sınıfta bıraktım okulu parasızlıktan. Sınıf birincisiydim... Konya Ereğli’ye geri döndük. Akrabamızın yanında marangozluğa başladım.”

Hepimizin hayalleri vardır. Kimimizinki basit, kolay elde edilebilir ama üşengeçliğimizden ya da tembelliğimizden olsa gerek, ömür boyu hayal olarak kalıverir. Kimimizinki ise gerçekten hayal olmaya mahkumdur. Sarkis Amca’nın hayali ise…

“Havacılığa tutkundum. Hâlâ da bir uçak görsem kaybolana kadar seyrederim. Çok istememe rağmen almadılar beni İnönü Planör kampına. Belki de helikopteri ben icat edecektim kim bilir?”

II. Dünya Savaşı boyunca 48 ay askerlik yaptı Sarkis Amca. Döndüğünde babasız bir hayat bekliyordu onu. 1946‘da İstanbul’a gelmiş annesi ve kızkardeşiyle… 1953’te ise hayatını Ağavni Mayrig’le birleştirmiş ölüm onları ayırana dek….

Ve söz yine Sarkis amcada:

“Varlık Vergisi, Aşkale Sürgünü, 6-7 Eylül... Ne pislikler gördük (…) 1955’te ’Ben Atatürk’ün çırağıyım’ diyen Celal Bayar yaptı 6-7 Eylül’ü. ’Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalandı’ dendi. Her yer karıştı. O zaman Yedikule’ye yeni taşınmıştım, Ermeni olduğumu bilmiyorlardı. Eve gittim, bir Türk bayrağı astım. Anneme de Müslüman kadınlar gibi beyaz başörtüsü bağlattım. Kapının önüne oturdum anneme de bir kahve yaptırdım, içiyorum... Kıyamet kopuyor, evler yağmalanıyor. Herkes koltuğunun altında ‘ganimetlerle’ koşuşturuyor. Saat 1’e kadar devam etti böyle. Bu sırada yanıma gelen bir yüzbaşı, ‘Delikanlı tebrik ederim. Kahvenin tadını çıkaracak günü ve saati iyi seçmişsin, her Türk sizin gibi olmalı’ dedi. Onlar gittikten sonra girdim içeriye, ev başıma yıkılıyor sanki...

İki halkın birbirlerine düşman olması baştakilerin marifeti. Komünist oldum, iki halkın yararına olduğunu düşündüğüm şeyleri yaptım. Halklarımızın benzer acılar yaşamaması için uğraştık. Emeklerin boşa gitmediğini düşünüyorum.”

Bunca acıya şahit hayat hikayesi, biz “kanıbozuk“ Ermeni’lerin, en çok da gurbette yaşayanlarımızın burnunun direğini sızlatan bir söylemle devam ediyor:

“Bu memlekette doğduk. Bu memleketin insanıyız. Ermenistan’a gittim, burası burnumda tüttü. Varlık Vergisi de aldılar, 6-7 Eylül olayları da oldu. Bu işleri yapan insanlar var Türkiye’de. Şimdi bile yaparlar fırsatını bulsalar. Zihniyet değişmedi ki... Hrant’ın öldürülmesi de ortada işte. Ne yaptı da bu adamı öldürdüler? (Duvardaki resmi gösteriyor) Bunlar Ermeni aydınları, 287 kişi, Türkiye’de öldürüldüler. Kuduz köpek toplar gibi topladılar, öldürdüler. 1915-16 olaylarını İttihatçılar yaptı.”

Ve Hrant Dink… Agos’u ara sıra ziyaret ettiğini anlatarak devam ediyor Sarkis Amca:

“Hrant’ı orada görürdüm. Özgür düşenen bir insandı. Yazık oldu çocuğa. Memlekete zararlı bir adam değildi. ‘Türklüğe hakaret etmiş’! Nereden çıkarıyorlar bunları? Biraz muhalefet yaparsan götürüyorlar seni işte. Bunu yapanlar kılıfını hazırlamıştır. Kafaya koymuşlar adamı ortadan kaldırmayı, kime anlatacaksın meramını? Yalnız Hrant değil ki! Kaç tane Türk gazeteci de öldürüldü. 91 yıldır hiçbir şey değişmedi. Görüyorsunuz iktidarlardaki zihniyet hep aynı. O eski İttihatçı kafa. Talat’ı, Enver’i Niyazi’si... İsmet İnönü ve Celal Bayar da İttihatçıydı. Birinin bıraktığı yerden öbürü başlıyor, mantık aynı. Fırsatı buldular mı yine aynı pislikleri yapıyorlar. 1900’lü yılların başında bu coğrafyada 166 Ermeni okulu varmış. Şimdi kaç tane kaldı? Bu kadar okulu olan bir halk şimdi nerede?”

Hrant Dink’in öldürülmesinin Ermenileri çok üzdüğünü anlatan Sarkis Amca, Ermenileri ne kadar iyi tanıdığını şu ilk cümlesinde gözümüze sokar:

“Üzülürler ama ayaklanacak değiller ya. ‘Onlar öldürdü biz de seni öldürelim’ diyecek halleri de yok. Ama bu Türkiye için iyi olmadı, AB işi bitti. Avrupa’nın kapısı kapanınca bizimkiler dönecek İslam Birliği’ne” diye tamamlıyor sözlerini, biraz düşünceli...

☭☆Deniz Fenerine Prostesto ( Artvin - Şavşat )



Artvin’in Şavşat İlçesi'nde geçen haftaki selden etkilenen felaketzedelere yardıma geldiği öne sürülen Deniz Feneri Derneği'nin aracına ve görevlilere tepki gösterildi. Aracın üzerindeki ‘Yüzyılın iyilik hareketi’ yazısı tahrip edildi.
Olay, sel mağdurlarının Şavşat Kaymakamlığı binası önünde yaptığı eylemin ardından meydana geldi. Kaymakamlık önünde bekleyen grup dağılmadan alana siyah renkli ve üzerinde Deniz Feneri Derneği logosu bulunan 34 BF 3207 plakalı minibüs girdi. Bunun üzerine topluluktan tepki yükseldi. Kalabalık üzerlerine yürüyünce Deniz Feneri Derneği görevlileri aracı terk ederek Şavşat Kaymakamlığı'na girdi.
Gruptan bazı kişiler, Deniz Feneri Derneği'ne ait aracın üzerinde yazan ‘Yüzyılın iyilik hareketi’ yazısını sprey boya ile tahrip etti ve Deniz Feneri Derneği aleyhine sloganlar attı. Protestoculara müdahale eden polislerle aracın çevresindeki gençler arasında kısa süreli arbede yaşandı. Polis daha sonra minibüsü olay yerinden götürdü.

Başbakan'ın gelmemesi eleştirildi


Protesto gösterisi sırasında, selde 77 yaşındaki annesi Lütfiye Acar’ı kaybeden 61 yaşındaki Nebahat Doğan yaptığı konuşmada, yetkililerin kendilerine ilgi göstermediğini söyledi. Başbakan'ın felaketten sonra Şavşat'a gelmediğini hatırlatan Nebahat Doğan, “Başbakan oy için olsaydı buralara gelirdi. Bizlere geçmiş olsun demedi. Annemi felakette kaybettim. Benim annem 4 devlet memuru yetiştirmiştir ve biz vatana hayırlı vatandaşlarız.

Benim annem bir set yüzünden hayatını kaybetti. Artvin ve Şavşat CHP’li değil de, AKP’li olsaydı ne kadar yardım gelirdi? Kız kardeşimin evinde kalıyoruz. Şu ana kadar bir iğne dahi yardım görmedik. Biz Başbakanın buraya gelmesini istiyoruz” dedi.

Kaymakamlık önünde toplanan yaklaşık 200 kişi ‘Suçlular yargılansın’ sloganı attı. Sel mağdurları adına okunan basın açıklamasında sorumluların hemen tutuklanması ve olayda maddi ve manevi zarar gören tüm ailelerin mağduriyetleri kalıcı bir biçimde giderilmesi istendi.


Eylemin ardından göstericilerden oluşan 4 kişilik temsilci grubu Şavşat Kaymakamı Serdar Kaya ile bir süre görüştü. Kaya’nın, yardımların kısa sürede yapılacağı sözünü verdiği öğrenildi.





Renkler Solmasın Kültürler Kaybolmasın Belgeseli




Azınlıkların karşılaştıkları sosyal sorunlar ile Azınlık toplumu içinde kadın/çocuk/genç/yaşlı/özürlü olmanın ne demek olduğunun anlatılması, Azınlık toplumlarına süregelen önyargıları yok etmek, Azınlıklara farklı bir gözle bakılmasını sağlamak.




☭☆Nihat Behram - İşkencede Ölen Yoldaş İçin






Senin alnındaki yaralar
Halkın yaralarıdır,
Seni kırbaçlayan el
Halkı da kırbaçladı..

Boynuna vurulan zincir
Halkı boğmak istiyor,
Beynini sarsan elektrik
Halkı da örseledi

-Toroslar ah Toroslar
Hozat, Silvan, Tunceli
Açlık, esaret, keder..
Kavga sizin içindir;
Elinde katillerin
Yoldaş sizin için can verdi-

Kimbilir ne kadar vahşice sana
Vurdular, dağladılar;
Direnen bakışların
Nasıl zalimce katledildi?

Alnındaki yaradan
Boşaldı belki bütün kanın
Fakat nehirlerin akıyor; dağların rüzgarlıdır
Bak yine çarpıyor kalbin,
Ortasında kavganın..

☭☆Suzan Kardeş - Makyaj Odası Şarkıları




Cem Yilmaz - Ah Bu Gonul Sarkilari

Demet Akbag - Cayuriye (Olanlar Oldu Bana)
Erkan Can - Kucelere Su Serpmisem
Fikret Kuskan - Pikmaspari (Kuzgun)
Guven Kirac - Neden Saclarin Beyazlamis Arkadas
Halil Ergun - Kirmizi Gulun Ali Var
Haluk Bilginer - Sen De Basini Alip Gitme Ne Olur
Meltem Cumbul - Beyaz Giyme Soz Olur
Nejat Isler - Hanci
Olgun Simsek - Ellerim Bombos
Oya Basar - Dom Dom Kursunu
Ozgu Namal - Saoroma (Hidirellez - Ederlezi)
Sebnem Sonmez - Yovano Yovanke
Sezen Aksu - Egreti Gelin
Suzan Kardes - Gelem Gelem
Suzan Kardes - Huysuzsun (Arkamdan Tas Tas)
Yasemin Yalcin - Taht Kurmussun Kalbime
Yilmaz Erdogan - Telli Turnam






Download

☭☆Devletin Yeni Gazetesi


Kürt sorununda çözüm tartışmaları ne zaman olsa Zaman gazetesi durumdan PKK'ye karşı psikolojik savaş yürütme görevi çıkarıyor. Provokasyon uyarısında bulunurken adeta provoke ediyor, derin bağlantılardan söz ederken derinlerden konuşuyor... Son iki yılda sistematik olarak aynı gazetenin PKK ile devletin derin bağlantılarını ilişkilendirme çabası da doğrusu takdiri hakediyor!


Adeta bağırıyor Zaman gazetesi: Bana PKK'yi devletin illegal derin oluşumları ile ilişkilendirip onun anti propagandasını yapma, süreç karşısındaki ağırlığını aşağıya çekme rolü verilmiştir, diye. Bu rolü geçmişte Hürriyet gazetesi yapardı. Olmadık olayları olmadık bağlantılarla yorumlayıp lafı PKK'ye getirirdi. Bunu yaparken de ifadelerde sınır tanımazdı. O dönem Hürriyet'e 'devlet gazetesi' ünvanı kazandıran esas nedenlerden biriydi bu tür yayınlar. O zamanlar bir yandan askeri operasyonlar sürerdi, diğer yandan toplumsal siyasal hayata baskı oluşturacak biçimde bu tür manüplatif haber-yorumlarla psikolojik duvarlar yaratılırdı. Bu psikolojik duvarlar nedeni ile Kürt sorununun çözümü de uzadıkça uzadı. Yer yer içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Ama Hürriyet gazetesi şimdi bu durumun muhasebesini yapıyor. Daha çözümleyici pozitif bir dil tutturmaya çalışıyor, Kürt sorununu tüm aktörleri ile değerlendirmeye çalışıyor. Geçmiş dil ve alışkanlıklar bir yerlerden yansısa da bu konudaki çaba görülüyor.

Şimdi Zaman gazetesi de benzer bir rolle ilerliyor. Ama gazetecilik etiğiyle değil, manüplasyon gücüne dayanarak bu tür yayınlar yapıyor. PKK konusunda anti propaganda stratejisine uygun davranıyor. Zaman gazetesi de acaba kendini günümüzün 'devlet gazetesi' olarak mı tanımlıyor? Oysa Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök şimdi benimsedikleri konseptin devletin konsepti olduğunu savunuyor ve 'Biz yine devlet gazetesiyiz' diyor.

Öyleyse Zaman gazetesi kimin yayınını yapıyor? Gülen'e yakınlığı biliniyor. Acaba Gülen cenahı mı bu tür manüplatif, hatta yer yer provakatif bir yayın anlayışını öngörüyor? Öyle ise sormak lazım, Gülen Cemaati PKK'den neden korkuyor?

Bu soru oldukça kritik. Çünkü Zaman gazetesinin yayınları anladığımız kadarı ile bir PKK korkusundan besleniyor.
Peki Gülen Cemaati neden PKK'den korkuyor? Gülenciler PKK'ye dönük bu provokatif dili niye kullanıyor? Benzer dilin geçmiş sahipleri özeleştiri verirken, bu dilin Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirdiği kanaatine varırken Gülen'e yakın yayın organları ne yapmak istiyor?

Yoksa Gülenciler Kürt sorununun çözülmesini istemiyorlar mı? Ya da Kürt sorunu üzerinde PKK etkisini 'terör' algısı üzerindeki hassasiyete hitap ederek kırmak ve zamanla o etkinin yerini doldurmak mı istiyor? Eğer öyle ise bu yayınlar çok güçlü bir iktidarlaşma planının yürürlükteki hali mi oluyor?

Herkes bilir ki, iktidar olmak için geniş bir taban desteği zaruri. Türkiye gibi Ulusalcı-Kemalist gelenekten beslenen iktidar yapısını kırmak için o rejimin mutsuzlarını fethetmek, etki alanına geçirmek gerek. Bu noktadaki en büyük yapı ise Kürtler... Yani Gülenciler Türkiye siyasi iktidarındaki kavgalarında başarılı ve kalıcı sonuçlar için Kürtlere inanılmaz ihtiyaç duyuyorlar. Bu yüzden demokrasi söylemi, çoğulculuk söylemi dillerinden düşmüyor. Zira bunlar Kürtlerin talep ettiği, ihtiyaç duyduğu değerler. Ama bu söylemlerin bahşedilmesinin koşulu var. O da kendi etki alanları ve iradi yönlendirmelerine açık olunması. Fakat Kürtler üzerinde etkin olan aktör PKK ve Öcalan! İşte bu nedenle bu ikisine olan saldırı daha yoğun olarak Gülen Cemaati'ne yakın medyada yer alıyor ve gerçekler tersyüz edilebiliyor.

Oysa biz yanlış anlamadıysak günümüzün devlet politikası Kürt sorununun çözümünde şekilleniyor, sürece katkı sunacak pozitif ve provoke etmeyen bir dil isteniyor. En azından İçişleri Bakanı Atalay öyle diyor. O halde Hürriyet gazetesinin 1990'lı yıllardaki diline öykünen Zaman gibi gazeteler ya başka bir devletin gezetesidir, ya da gerçekte devlet bu yayınlardaki dil, üslup ve yöntemin ta kendisidir. O zaman da bizler devletin Kürt sorunundaki politk çizgilerini ve stratejisini yeniden değerlendirmek durumunda kalacağız. Eğer öyle ise bu çok tehlikelidir. Bu durumda küçük iktidar oyunlarına fırsatlar kurban edilir, olan ise geleceğimize olur... Biz bu cenahı, takiyenin değil, gerçek barışın dilini kullanmaya davet ediyoruz.

2 Ağustos 2009 Pazar

☭☆ZeyneL Kahraman - Kürdische Barden



ZeyneL Kahraman - Agdad
ZeyneL Kahraman - Cirtiki Biweso
ZeyneL Kahraman - EnstrumentaL 1
ZeyneL Kahraman - EnstrumentaL 2
ZeyneL Kahraman - EnstrumentaL
ZeyneL Kahraman - Ivise Mi Sono
ZeyneL Kahraman - Krete Weskerige
ZeyneL Kahraman - La Undera Cixeko
ZeyneL Kahraman - MeLem
ZeyneL Kahraman - Mircano
ZeyneL Kahraman - QiziL KiLse
ZeyneL Kahraman - SiLemano
ZeyneL Kahraman - Urze Urze
ZeyneL Kahraman - Usiv
ZeyneL Kahraman - WuLi Biye Biye




Download

☭☆İbrahim Kaypakkaya Belgeseli


İbrahim Kaypakkaya

(d. 1949 Karakaya, Sungurlu/Çorum - ö. 18 Mayıs 1973 Diyarbakır)

Türk Marksist-Leninist Devrimci.Türkiye Komünist Partisi / Marksist-Leninist'in kurucusu. Sosyalist jargon ve literatürde kimi zaman İbo olarak anılır.

1949 yılında Çorum'un Sungurlu ilçesinin Karakaya Köyü'nde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu'na girdi. Öğretmen Okulunun ardından İstanbul'daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi - Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, sol düşüncelerle burada tanıştı. Mart 1968'de Çapa Fikir Kulübü'nün kurucuları arasında yer aldı. Çapa Fikir Kulübü'nün başkanı olan Kaypakkaya, 6. Filo'ya karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968'de okuldan atıldı.

FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü gazetesinin İstanbul'daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı. Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada Doğu Perinçek'in başını çektiği PDA kanadında yer aldı. 1972 yılına kadar PDA (TİİKP) saflarında çalıştı ve DABK üyesi olarak görev yaptı. Bu tarihte PDA ile yolları ayrıldı. Doğu Perinçek ve çevresinin revizyonist ve oportünist olduklarını iddia eden Kaypakkaya, ayrılık sonrasında TKP/ML-TİKKO'yu kurdu.

TKP/ML faaliyetlerinin yoğunlaştırıldığı Çemişgezek bölgesinde mücadele ederken, 24 Ocak 1973'de Vartinik köyü Mirik mezrasında Kolluk Güçleri tarafından bulunduğu köyün etrafı sarıldı. Çatışma sırasında TİKKO'nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yaşamını yitirirken, Kaypakkaya yaralı olarak çatışma alanından uzaklaştı. Beş gün sonra kendisinin kaldığı köydeki bir öğretmenin ihbarıyla yakalandı. Ancak bu sürede yaralı olması ve çatışmada botlarını kaybetmesi sebebiyle ayakları ve bacakları hissizleşti. Kaldırıldığı hastanede ayak parmakları kesildi.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır'da süren dört aylık sorgulama ve işkence sürecinden sonra, mahkemeye çıkartılmasına az bir zaman kala, 18 Mayıs 1973'te öldü. Ölüm sebebi kayıtlara intihar olarak geçtiyse de buna kimse inanmadı.

İki gün sonra babasına cansız bedeni teslim edildi. Ölümü dönemin bağımsız milletvekili Mehmet Ali Aybar tarafından bir soru önergesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) getirildi.

Kaypakkaya'nın yazılarının toplandığı "Seçme yazıları" adlı bir kitabı vardır.



1.Bölüm



2.Bölüm


☭☆Domane Dersimi - Rastiye Be Rostiye




Bêrê Bêrê

Sarê Dersimi
Germo
Güneş YenideN Doğsun
Bıko
Têw Veyviykê
Sodıro
Sevev Çıko
İştirê Teynayine
Koê Dersimi Zof Berzo
Vıra Lo
Le Nure





Download

☭☆Nepal Kadın Liderinden Açıklama

SİLAHLI MÜCADELEMİZ BİR HALK SAVAŞIYDI


Hisila Yami, nam-ı diğer Yoldaş Parvati, 50 yaşında; Nepal’in en etkin kadın Maoist lideri, Maoist gerillaların kavgacı ve hırpani görünümlü olduğu mitini boşa çıkarıyor. Hoş tavırlı, yumuşak dilli ve sıkça gülümsüyor. Hindistan ve İngiltere’de eğitim almış; Maoistlerin 11 yıl süren silahlı mücadelesi sırasında yer altına çekilmeden önce ise 13 yıl boyunca bir kolejde ders vermiş bir mimar. Gerilla kamplarından Turizm Bakanlığı’na kadar önemli olaylarla dolu bir yolculuk yaşamış Hisila. Politik olarak üst düzeyde olmasına karşın –Birleşik Nepal Komünist Partisi – Maoist (BNKP-M) Politbüro üyesi, eski bir Bakan ve BNKP-M’nin ideolojik fount’u Baburam Bhattarai’ın eşi gibi sıfatları taşımasına rağmen– Hisila Yami’nin tavırlarına mütevazilik hakim.

»Yıllarca süren şiddetli bir savaşın ardından, Kurucu Meclis seçimlerinde Maoistlere zaferi getiren şey neydi?

Silahlı mücadelemiz bir halk savaşıydı. Nepal halkı yoz ve yetersiz bir hükümete karşı tahammül edemez duruma gelmişti. Kral ve sol dışındaki diğer partiler yerleşik Hindu inanç sistemlerini destekleyip bundan yararlanıyorlardı. Ordunun monarşiyi ve emperyalizmi desteklemesiyle halk kimin tarafında olduğunu gördü. NKP-M (Nepal Komünist Partisi – Maoist) bütün bu güçlere karşı toptan bir savaş ilan etti. Öyle ki Katmandu’yu ele geçirmeyi bile düşündük fakat bunun yerinde olmayacağını fark ettik. Ayrıca, Hindistan’ın ve Çin’in buna nasıl bir tepki vereceğini biliyorduk.
Maoistler popülerlik kazanmaya başladı, stratejimiz de hız kazanıyordu; çünkü hükümetin gerçekleştiremediği şeyleri yapıyorduk. Söz gelimi, adalet Katmandu merkezliydi ve işlerliği yoktu. Bunun karşılığında biz biri kadın biri erkek olmak üzere her bölgeye iki resmi görevli tayin ettik. Ayrıca ana hatlarıyla bir bankacılık sistemini ve küçük ev sanayini başlattık. Halk, eşitlik ilkelerimizi biliyor ve takdir ediyordu.

»Reel politikayla uğraşmak Maoistler açısından ne tür zorluklar taşıyor?

Çok partili parlamenter demokrasiye dahil olmak, komünist devrim modellerinden kesin bir ayrılığı ifade ediyor. Öte yandan, savaş ve demokrasi arasında diyalektik bir ilişki var. Nepal, zengin bir sol geleneğe ve harekete sahip, kızıl hareketin pek çok tonunu barındırıyor. Barış sürecinde tüm avantajı kullandık. Kurucu Meclis toplantılarında, kadrolarımızı izliyorum ve onların parlamento usullerini ne kadar kısa süre içinde öğrendiklerini görüp hayret ediyorum. Fakat yine de mücadele aktif biçimde sürüyor. Şimdi sözcüklerle sürdürüyoruz kavgamızı, silahlarla değil – Anayasa taslağı hazırlarken kullanılacak ifadeler üzerine tartışmalar yürütüyoruz (gülümsüyor).


»Şu anda yaşanan çıkmaza yol açan engeller nelerdir?
Bize yönelik en güçlü muhalefet ordu kanadından yapılıyor; çünkü parlamenter bir demokraside ordunun hakimiyeti tartışmaya açılır. Monarşi döneminde sahip oldukları dokunulmazlıklarını hatırlıyorlar ve bu yüzden de sahip olduğumuz eşitlikçi ideallerden ve sivillerin hakimiyeti fikrinden hoşlanmıyorlar. Nepal Kongre Partisi gibi Marksist olmayan diğer partiler de orduyu kendilerini kurtaracak son güç olarak görüyorlar ve bu yüzden de birbirlerine ve emperyalist ajanlara sıkı sıkıya tutunuyorlar. Kapsamlı Barış Anlaşması şunu açık olarak belirtmiştir ki Halk Kurtuluş Ordusu kadroları Nepal Ordusuna entegre edilecektir. Genelkurmay başkanı bu kararı ihlal edecek biçimde davrandı. Ordunun monarşiye gösterdiği bağlılık çok iyi bilindiğinden, generallerin görev sürelerinin uzatılmamasını önerdik. Aslında, Polis ve paramiliter kuvvetlerin üst düzey rütbelerine yeni subaylar atandı ve biz buna karşı çıkmadık. Fakat ordu söz konusu olunca, aynı anlayış geçersizleşti; yeni subaylar yerine kıdemli generallerin görevde tutulması gündeme geldi. Mevcut çıkmazı sona erdirmekte istekliyiz ve esnek olmak istiyoruz fakat esnekliğimizin de bir sınırı var.

»Parti içinde demokrasi var mı?

NKP-M’de parti içi demokrasi çok güçlüdür. Prachanda fikir çeşitliliğini teşvik ediyor ve ekibi bir arada tutmak konusunda da yetenekli. Parlamenter çerçeve içinde mücadele etmemizi onaylamayan kimseler var. Fakat yine de sağlam bir şekilde yürüyoruz.

»Silahlı mücadele yolunu kesin olarak terk mi ettiniz?

Şu an için şiddet yolunu bıraktık. Gerçekte, Halk Kurtuluş Ordumuzun Nepal Ordusuna entegre olmasını istiyoruz, böylece kadrolarımız iyi bir eğitim alabilecekler. Bize göre, bu yeniden inşa uygulamasının bir parçasıydı. Fakat ordu son derece feodal bir yapı, dolayısıyla bizim isteğimize direniyor. Eğer barış süreci uzarsa kadroların bir kısmı saflarımızı terk edebilir. Bazı kadrolarımız ayrılıp Terai hareketine katıldı. Partimiz içinde bile yeniden devrim yoluna girmek isteyenler var.

»Diğer Güney Asya ülkelerinde federal adem-i merkeziyet uygulaması kolektif ruha baskın gelmiş durumda. Bu hataya düşmemek için neler yapacaksınız?
Parlamenter demokraside, federalizm bütün herkese ulaşmaya yardımcı olur. Kurucu Meclis’te bunun üzerinde tartışıyoruz, bütün toplulukları kapsayabilmek için 15 eyalet kurulmasını öneriyoruz. Nepal’de dini ve etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Terai bölgesinde Hindular ve Müslümanlar arasında çarpışmalar yaşanıyor. Fakat Hindistan’da yaşandığı gibi şiddetli değil. Bununla birlikte, Maoistler olarak bizler inanıyoruz ki ekonomik gelişmeler sağlandıkça dini ve etnik duyarlılıklar yok olmaya başlayacak. Nepal’deki üç bölgenin tümünün de ekonomik yönden kendine yetebilir ve entegre hale gelmesi gerekiyor, böylelikle çatışmalara son verilebilir. Adım adım ilerleyen bir düzenlemenin yapılması gerekiyor.

»Bir ülkenin anayasasını oluşturma uygulaması içinde yer almak çok önemli. Oluşturulacak Anayasanın özellikle kadınlar açısından ilerici bir nitelikte olacağını nasıl temin ediyorsunuz?
Bu tarihsel an için çok uzun süredir hazırlanıyoruz. Kadınlar Kurucu Meclis’in planlama ve geliştirme üzerine kurulan alt komitelerde çalışıyor. Farklı politik partileri temsilen Dalit, Sherpa, Madhesi ve Müslüman topluluklarından genç kadınlar yer alıyor komitelerde. Kadınların, dalitlerin ve akla gelen diğer marjinalize edilmiş grupların çıkarlarını gözeterek toprak reformu planları yapıyorlar. Yüksek Mahkeme’nin bir hükmü gereğince, ‘üçüncü cinsiyet’ cinsel kimliğin tanınan bir kategorisi olacak. Nepal toplumu cinsel kimlikler ve tercihler konusunda oldukça liberal. Sunil Pant, Nepal’in gay olduğunu açıklayan ilk Parlamenteri.

»Gelinen bu noktada, Hindistan’ın Nepal’de oynayacağı rol konusunda neler düşünüyorsunuz?
Hindistan’ın daha olgun bir rol oynaması gerekiyor. Genelkurmay başkanı Katawal’ın anayasaya aykırı işlemleri üzerinde tartışmalar sürerken, Hindistan onu destekledi ve her zaman için monarşiyi desteklemiş ve desteklemeye devam eden ve statükocu bir orduya teslim olmamız için bize baskı yaptı.

»Hindistan hükümeti HKP (Maoist)’i terörist olarak ilan etti ve faaliyetlerini yasakladı. Buna tepkiniz nedir? HKP (Maoist) ile bağlarınız var mı?
Silahlı bir örgütü yasaklamak asla işe yaramayacaktır. Ekonomik meseleler ekonomik önlemler aracılığıyla halledilmeli. HKP kendi işlerine yoğunlaşmış durumda. Biz ise kendi işlerimize. Onlara yönelik sempati duyuyoruz.

☭☆Zeitgeist : Addendum


Zeitgeist: Addendum ilk filmin bıraktığı yerden devam ediyor ve Amerikan ekonomisinin işleyişi hakkında çok temel bilgiler vererek FED'in (Federal Reserve System/Amerikan Merkez Bankası sistemi yani) ve buna bağlı olarak World Bank ve IMF'in nasıl ülkeleri borca sokarak kendisine bağladığını, Economic Hitmanlerle ülke yöneticilerini tehdit edip bu ülkelerin kaynaklarını kendi istedikleri şekilde kontrol ettiklerini anlatıyor. Hatta bir eski bir Economic hitman ile yapılan röportajda Güney Amerika'da son 60-70 yıl içinde çıkan savaşların, darbelerin neredeyse tamamının bu gruplar tarafından bilinçli olarak çıkartıldığı, Ecuador, Panama ve Venezuella gibi ülkelerde ekonomik tehdit işe yaramayınca kiralık katiller yollandığı anlatılıyor. Bir benzerinin Saddam yönetimindeki Irak'a İKİ defa yapıldığından ve her ikisinde de ekonomik tehdit ve katiller işe yaramayınca Amerikan ordusunun devreye girip ülkeyi işgal ettiği açıklanıyor.


İki paragrafta filmleri anlatmış gibi oldum ama içerikte bu dediklerimden çok daha fazlası mevcut, o yüzden ikişer saatlik bu iki belgeseli herkese tavsiye ediyorum. "Biliyoruz bunları ya" demeyin, ben de biliyordum anlatılan çoğu şeyi ancak adamlar dediklerinin altını belgelerle destekleyince olayın vuruculuğu bir başka oluyor.