Nerde mektepten cok zindan görseniz, Bilin o yerliyim, oraliyim Ben

☭☆Ey Özgürlük



http://1mayis.files.wordpress.com/2007/04/kizildere.jpg



İzleyiciler

Radyoya girebilmek için aşagıdaki link'e tıklayınız veya resime tıklayınız...

☭☆Blogta Aramak İstedigin Kelimeyi Aşağıdaki Boşluga Yazıp Arama Butonuna Basmanız Yeterlidir☭☆

Translate

31 Temmuz 2009 Cuma

☭☆Şiir'i cevap




Yaşamda en büyük cevap şiirle verilir ruhiyatımda; Şiirlerle âşık olmuş, şiirlerle isyan etmiş, şiirlerle ağlamış, bir ara kuşağın çocuğuyum ben. Özdemir Asaf ne güzel diyor, 'Bilseydi eğer' diye başlayan şiirinde,

Bir şiir bir geceye değer,
Bir şiir bir uykuya değer,
Bir şiir bir uyanmaya değer,
Bir şiir bir sigaraya değer,
Bir şiir bir rakıya değer,
Bir şiir bir şarkıya değer,
Bir şiir bir türküye değer,
Bir şiir bir ağrıya değer,
Diye-diye

Meğer...

Şiir değil midir tüm duygularımıza cevap olan, onları dışa vuran. İşte tam da bu noktada 95 yürekli şair bir araya gelerek, şiirleriyle nasıl da serzenişte bulunmuşlar.

Çocukların tartaklandığı, kollarının kırıldığı, kurşunlandığı, dipçiklendiği, bir ömre bedel aldıkları hapis cezalarına şiirleri ile nasıl da isyan etmişler...

Gözlerimizin önünde çocuklar yok ediliyor, yok edilmek isteniyor. O çocuklar ki hepimizin masumiyeti, masumiyetimizi öldürmeye çalışıyorlar. Bu ülkenin doğusunda çocuklara şeker değil acı, yoksulluk, gözyaşı vaat ettiler. Onların ana-babalarına da, göç, mahpus, işkence, sürgün, ölüm sunmuşlardı, hatta sunmakla kalmayıp uygulamışlardı.

İşte o acının tomurcukları bugün zindanlarda tutuluyor. Ben onlara yapılanlardan hep utandım, bağırdım, ağladım ama yetmedi, yetmeyecekte bunu biliyorum. Yine biliyorum ki güzel insanlar var ve yürekleri ile onların yanında. 95 şair bir araya gelerek, Hakkari'de kafasından dipçiklenen S.T için şiir yazdılar, biliyorum ki aynı durumdaki tüm çocuklar için yazılmış bir şiir. Şiirin her bir mısrası birbirinden anlamlı, unutturmaya çalışılan çocuklarımızı hatırlatıyor ve utandırıyor hepimizi...

Ne çabuk unutuyoruz çocuklarımıza yapılanları,

'Diyarbakır'ın kayıp çocuğuyum. Her şeyin tükendiği bir yerdeyim'

Diyarbakır'ın sur diplerinde geleceğini kaybeden çocukları ve rastgele öldürülen çocukları hatırlıyorum, Abdullah, Mehmet, Enes...

Hele ki; şiirin şu mısraları kanatıyor tüm yaralarımı...

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor. Ben her ilkbaharın ilk günüyüm, gölgeler uzar yamaçlarımda. Eskimiş okul önlüğümden bozulup dikilme siyah külotum. Şu soruyla geçtim tarihten kurşunlar arasında. Ölüm, bir halkın çocuğu olmanın tek mucizesi mi?'

Ah Uğur sen değil miydin ki, önlüklü fotoğrafınla bize gülümseyen, o küçücük narin bedenine acımadan nasıl sıktılar 13 kurşunu yavrum? Sen bilmezsin küçüğüm, zamanında da sıkmışlardı 33 kurşunu...

'Ben kayıt dışı, ağır tahrik, öteki çocuk'

O çocuklar Kürtler, çünkü onlar Kürdün çocukları...

O çocuklar bizim çocuklarımız. Belki biz doğurmadık ama ne fark eder, onları da bir ana doğurmadı mı? Kadınlar neredesiniz, evlatlarımızı yok ediyorlar, hani sizin ana yüreğiniz, çığlığınız...

'Bana vururken ellerini incitme yorgun amca. Akşam çocuklarını nasıl seversin yoksa'

Oysa hep o kirli ellerle sevdiler kendi evlatlarını, utanmadan, sıkılmadan. Acaba gerçekten sevdiler mi çocuklarını içten babaca? Hiç sanmıyorum, çünkü vurdukça bizim çocuklarımıza tükeniyordu onların babalıkları.

'Çocukların dövüldüğü bir medeniyet kuruluyor cehenneme. Şeytan dahi utanıyor, dağlıyor gözlerini kendi kendine. İçlerinde aşk kalmamış onların, görülen sadece insan kılıfı. Ruhları çekilip alınmış, buz ve barbarlık doldurulmuş yerine!'

Evet, o caniler ki, şeytanın bile utandığını yaptılar çocuklarımıza, aşk'a büyük ihanet ettiler, geleceğimizi kararttılar.

Şairler yazmış zaten, ben ne desem boş...

Evet, yine yaptı şiir yapacağını, attı çığlığı cevap oldu. 95 devasa cesur şairin yüreklerinden öpüyorum.

Hiç yorum yok: