Nerde mektepten cok zindan görseniz, Bilin o yerliyim, oraliyim Ben

☭☆Ey Özgürlük



http://1mayis.files.wordpress.com/2007/04/kizildere.jpg



İzleyiciler

Radyoya girebilmek için aşagıdaki link'e tıklayınız veya resime tıklayınız...

☭☆Blogta Aramak İstedigin Kelimeyi Aşağıdaki Boşluga Yazıp Arama Butonuna Basmanız Yeterlidir☭☆

Translate

31 Temmuz 2009 Cuma

☭☆Şiir'i cevap




Yaşamda en büyük cevap şiirle verilir ruhiyatımda; Şiirlerle âşık olmuş, şiirlerle isyan etmiş, şiirlerle ağlamış, bir ara kuşağın çocuğuyum ben. Özdemir Asaf ne güzel diyor, 'Bilseydi eğer' diye başlayan şiirinde,

Bir şiir bir geceye değer,
Bir şiir bir uykuya değer,
Bir şiir bir uyanmaya değer,
Bir şiir bir sigaraya değer,
Bir şiir bir rakıya değer,
Bir şiir bir şarkıya değer,
Bir şiir bir türküye değer,
Bir şiir bir ağrıya değer,
Diye-diye

Meğer...

Şiir değil midir tüm duygularımıza cevap olan, onları dışa vuran. İşte tam da bu noktada 95 yürekli şair bir araya gelerek, şiirleriyle nasıl da serzenişte bulunmuşlar.

Çocukların tartaklandığı, kollarının kırıldığı, kurşunlandığı, dipçiklendiği, bir ömre bedel aldıkları hapis cezalarına şiirleri ile nasıl da isyan etmişler...

Gözlerimizin önünde çocuklar yok ediliyor, yok edilmek isteniyor. O çocuklar ki hepimizin masumiyeti, masumiyetimizi öldürmeye çalışıyorlar. Bu ülkenin doğusunda çocuklara şeker değil acı, yoksulluk, gözyaşı vaat ettiler. Onların ana-babalarına da, göç, mahpus, işkence, sürgün, ölüm sunmuşlardı, hatta sunmakla kalmayıp uygulamışlardı.

İşte o acının tomurcukları bugün zindanlarda tutuluyor. Ben onlara yapılanlardan hep utandım, bağırdım, ağladım ama yetmedi, yetmeyecekte bunu biliyorum. Yine biliyorum ki güzel insanlar var ve yürekleri ile onların yanında. 95 şair bir araya gelerek, Hakkari'de kafasından dipçiklenen S.T için şiir yazdılar, biliyorum ki aynı durumdaki tüm çocuklar için yazılmış bir şiir. Şiirin her bir mısrası birbirinden anlamlı, unutturmaya çalışılan çocuklarımızı hatırlatıyor ve utandırıyor hepimizi...

Ne çabuk unutuyoruz çocuklarımıza yapılanları,

'Diyarbakır'ın kayıp çocuğuyum. Her şeyin tükendiği bir yerdeyim'

Diyarbakır'ın sur diplerinde geleceğini kaybeden çocukları ve rastgele öldürülen çocukları hatırlıyorum, Abdullah, Mehmet, Enes...

Hele ki; şiirin şu mısraları kanatıyor tüm yaralarımı...

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor. Ben her ilkbaharın ilk günüyüm, gölgeler uzar yamaçlarımda. Eskimiş okul önlüğümden bozulup dikilme siyah külotum. Şu soruyla geçtim tarihten kurşunlar arasında. Ölüm, bir halkın çocuğu olmanın tek mucizesi mi?'

Ah Uğur sen değil miydin ki, önlüklü fotoğrafınla bize gülümseyen, o küçücük narin bedenine acımadan nasıl sıktılar 13 kurşunu yavrum? Sen bilmezsin küçüğüm, zamanında da sıkmışlardı 33 kurşunu...

'Ben kayıt dışı, ağır tahrik, öteki çocuk'

O çocuklar Kürtler, çünkü onlar Kürdün çocukları...

O çocuklar bizim çocuklarımız. Belki biz doğurmadık ama ne fark eder, onları da bir ana doğurmadı mı? Kadınlar neredesiniz, evlatlarımızı yok ediyorlar, hani sizin ana yüreğiniz, çığlığınız...

'Bana vururken ellerini incitme yorgun amca. Akşam çocuklarını nasıl seversin yoksa'

Oysa hep o kirli ellerle sevdiler kendi evlatlarını, utanmadan, sıkılmadan. Acaba gerçekten sevdiler mi çocuklarını içten babaca? Hiç sanmıyorum, çünkü vurdukça bizim çocuklarımıza tükeniyordu onların babalıkları.

'Çocukların dövüldüğü bir medeniyet kuruluyor cehenneme. Şeytan dahi utanıyor, dağlıyor gözlerini kendi kendine. İçlerinde aşk kalmamış onların, görülen sadece insan kılıfı. Ruhları çekilip alınmış, buz ve barbarlık doldurulmuş yerine!'

Evet, o caniler ki, şeytanın bile utandığını yaptılar çocuklarımıza, aşk'a büyük ihanet ettiler, geleceğimizi kararttılar.

Şairler yazmış zaten, ben ne desem boş...

Evet, yine yaptı şiir yapacağını, attı çığlığı cevap oldu. 95 devasa cesur şairin yüreklerinden öpüyorum.

☭☆Güler Zere Özgürlük!





Bir yoldaşınızın canı yansa acı çekse o kişi yoldaşınız olmasa normal bir kişi olsa;veya siz yabancı biri olsanız..
Biz insanız akılımız var kullanada biliyoruz,kullanmayada.. Hadi insanlıktan nasibimizide almayalım hayvan tabiri yani hayvan bile zorda olana yardım eder doganın kanunudur..Düşenler olur düşenleri kaldırılır veya bir tekmede vurulur.Biz devrimciyiz.. Düşeni kaldırmamız lazım.. Halkın yanındayız..

Ey insan Ey Yolda$ Güler Zerede Bir imza sen ver.. O kanser hastası şartları zor..


Yaşasın devrimci mücadelemiz!!!

Güler Zere'ye İmza vermek için www.gulerzere.net adresine girmeniz yeterlidir...


Kanser hastası falan degil diyenler için veya raporunu merak edenler için hastalık raporları mevcuttur indirmek isteyenler aşagıdaki linkten indirebilirler...



Download


☭☆Bajar - Yaklas




Bajar - Berfin ~ Kardelen
Bajar - Elhamdülillah ~ Elhamdülilleh
Bajar - Isporteci ~ İşportacı
Bajar - Na Na ~ Yok Yok
Bajar - Davetsiz Misafir~ Mevane Bedawet
Bajar - Bxatire Te ~ Hoşçakal
Bajar - Heq! Heq! ~ Hak! Hak!
Bajar - Kem Küm ~ Mizemiz
Bajar - Ogit ~ Nasihat
Bajar - Emele ~ Amele
Bajar - Tam Tam ~ Tem Tem
Bajar - Mirkut ~ Tokmak
Bajar - Bawanim ~ Kurban Olayım



Download

☭☆Motosiklet Günlüğü (The Motorcycle Diaries)


Yönetmen:
Walter Salles
Senaryo: Alberto Granado
Yayın Yılı: 2004
Oyuncular: Gael García Bernal, Rodrigo De La Serna











Konu:

İki genç Arjantinli, 23 yaşındaki cüzzam uzmanı tıp öğrencisi Ernesto Guevara ve 29 yaşındaki biyokimyager Alberto Granado, gerçek Latin Amerika'yı keşfetmek üzere 1952 yılında yola çıkarlar.

Film, bu genç adamları, yavaş yavaş Latin Amerika'nın zengin ve karmaşık insan manzaralarını ve sosyal durumunu ortaya çıkarırken izler Epeyce romantik bir macera duygusuna sahip iki arkadaş, kırık dökük, 1939 model bir Norton 500 motosiklete atlayıp Buenos Aires'teki aile ortamlarını arkalarında bırakarak yola koyulurlar.


☭☆Artık Konuşalım



Yaşadıklarını belki de ilk kez böylesine bir açıklıkla anlatıyor. O yüzden heyecanlı ama bir yandan da mutlu... Yaratılan korku imparatorluğunun muhafızları tarafından yıllarca sindirilmiş, baskılanmış, kesilmiş ancak şimdilerde yavaş yavaş duyulur olmaya başlayan seslerden biri de ona ait.
Gür kaşları gözlerinin üzerine düşmüş mahsun bakışlı adam, uzatılan mikrafondan sesleniyor. “Babamın kemiklerini almak istiyorum.”
O, 90’lı yıllarda Şırnak, Cizre ve Silopi üçgeninde, yakınları öldürülen binlerce Kürt’ten biri... Hepsi, adaletin yerini bulup suçluların cezalandırılmasının yanında, yakınlarının ölülerini almak ve onları, huzur içinde yatabilecekleri mezarlara gömmek istiyor. Yersiz yurtsuz ölülerinin üzerlerine örtecekleri toprağın biraz da olsa kendi acılarının alevini azaltmasını umuyorlar.

• • •

Güneydoğu’da binlerce aile, ortadan kaybolan yakınlarının bir gün tekrar evinin kapısından girmesini bekledi. Fakat ne dirisine ne de ölüsüne ulaşabildi. Kimsenin kimlik sormaya cesaret edemediği, silahlı, beyaz bir Toros’la devriye gezen kimliği belirsiz insanların arabaya aldıklarının bir daha izine rastlanamıyordu. Hak, hukuk, insanlık... Hepsi ölü bedenlerle birlikte kuyulara atılıp gömülüyordu.
O yıllarda yakınlarını kaybedenler için, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından faili meçhul cinayetler ve yaşanan kayıplarla ilgili soruşturma başlatılması bir umut oldu. İtirafçıların konuşmasıyla ölüm kuyuları açılmaya başlandı. Aralarında, 48 faili meçhul cinayetin işlendiği 93-95 yıllarında, Cizre’de yüzbaşı rütbesiyle bölük komutanı olan eski Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’ün ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak’ın da bulunduğu 7 sanık tutuklandı.
Terörle mücadele ediliyor görüntüsü altında çeşitli sebeplerle insanları gözaltına alan, sorgulayan ve öldüren bir grubun oluşturulduğu iddia edilirken itirafçıların verdiği ifadelerin yaşananları doğruladığı görülüyor. Konuyla ilgili ilk duruşma 11 Eylül’de yapılacak. Beyaz Toros’la ölüm kuyularına yapılan yolculukların hesabı, sadece yakınlarını kaybedenler için değil, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, barışa inanan herkes için sorulacak.


• • •


Kürtlere karşı gerçekleştirilen faili meçhul cinayetlerin üzerine gitmek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Kürt sorununun çözümü için hazırlanan pakete ilişkin verdiği ipuçlarından çıkarabildiğimiz olumlu başlangıcın önemli bir parçası. Kürt meselesinin, vatandaşların demokratik haklarını geliştirip pekiştirilmesi ve nerede yaşarsa yaşasın kendini, devletin eşit ve hür sağlayabilmesiyle çözüleceğine inandıklarını söyleyen Atalay’ın, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve eşitlik konusundaki vurgusu umut verici.
Bu ülkenin fotoğrafları arasında artık, silah altında ya da dağlarda ölen çocuklarının tabutlarına sarılan anneler olmasın. Beyaz Toros ölümün simgesi, taş atan Kürt çocuklar yıllanmış mahkûmlar olmasın.
İnsanın yaşadığı her yerde haktan söz edilmesi gerektiği unutulmasın. Yaşam yolunda yürürken, yanındakini iteleyen değil, kucaklayan fotoğraflarımız olsun. Artık konuşalım. Silahları indirip konuşalım...


☭☆Halklarımıza



Tecrite karşı mücadele için kurulan Cezaevleri Merkezi Platformu (CMP)'nun kuruluşunu anlatan ortak açıklaması...

19 Aralık 2000 tarihinde 22 hapishaneye eşzamanlı olarak gerçekleştirilen “Hayata Dönüş Operasyonu” ile açılan F tipi hapishaneler, tecrit-tretman esasına dayalı hücre tipi hapishanelerdir. Tecrit politikası yalnızca tutsakları birbirinden ve toplumdan tecrit etmeyi amaçlamakla yetinmemekte, asıl olarak toplumun tüm kesimlerini, özellikle mücadelenin ön saflarındaki kesimlerini halktan izole etmeyi hedefleyen çok amaçlı ve kapsamlı bir politikadır. F tipleri ise bu politikanın şekillendirildiği laboratuarlardır adeta. Aradan geçen 8 yıllık süre bunu defalarca kanıtlamıştır. En yalın ifadesiyle tecrit saldırısı; halkı teslim alma saldırısının en önemli parçalarından biridir. Tecride karşı direniş ise bu saldırıya karşı örülen bir barikat olmuştur. F tipi saldırısına karşı 20 Ekim 2000'de başlayan Ölüm Orucu eylemi, 9 Aralık 2000'de başlayan Süresiz Açlık Grevi ile karşı koyulmuş, 19-22 Aralık Katliamı sonasında tüm devrimci yapılar olarak sürdürdüğümüz Ölüm Orucu direnişimizle 122 şehit ve 600'den fazla sakat verilerek teslim alma saldırısına F tiplerindeki tüm devrimci tutsakları kapsayan, çok cüretli bir cevap verilmiştir.

Emperyalizmin tam desteğini alan faşist devlet, fiziki mekanları ve tecrit uyulamalarını hayat geçirmesine karşın hedeflediği sonuçlara ulaşamamıştır. Ancak hedeflerinden de vazgeçmemekte, bu amaçla yeni yol ve yöntemlere başvurmaktadır. F tipi hücrelerine koyduğu devrimci ve Kürt yurtsever tutsakları ilyileştirilmesi gereken hastalar olarak göstermeye gayret ederek, tretman politikalarını uygulamaya çalışmaktadır. Tüm insani hak ve özgürlüklerin birer yaptırım amacı olarak kullanıldığı tretmenan politikalarıyla, sorgulamayan, düşünmeyen, üretmeyen tutsaklar yaratılmak istenmektedir. Devrimci kimliğimizden, düşüncelerimizden, inançlarımızdan ve örgütlü duruşumuzdan vaçzgeçmemiz dayatılmakta, bu amaçla 1 ve 3 kişilik tecrit hücrelerinde çok ağır tecrit koşulları altında temel hak ve özgürlüklerimizden yoksun bırakılmaktayız. Teslim alınmak istenen yalnızca devrimci tutsaklar değildir. Devrimci tuttsaklar nezdinde, hak arama müacadelesi veren, ezilen, sömürülen, işsizliğe, yoksulluğa ve açlığa mahkum edilen tüm kesimler teslim alınmak istenmektedir. Sömürüye, zulme, faşist baskılara karşı en ufak bir direniş gösterilmesin istiyor devlet.

12 Eylül askeri faşist cuntası ile birlikte ve sonraki süreçte hapishanelerde zulüm, baskı, işkence, katliamlar bir an dahi eksilmeden, sistemli bir politika olarak uygulanmıştır. Devrimci tutsaklar ise bu saldırılara karşı, kimliklerini, ideallerini koruyarak canları pahasına direnmişlerdir. Diyarbakır zindanında, işkencelere karşı 4 yurtsever tutsak bedenlerini tutuşturarak isyana durdu ve ardından 82-83 Ölüm Orucu eylemleriyle direniş daha da yükseltildi. Yaşanan Ölüm Orucu eylemlerinde 6 devrimci şehit düştü. Tek Tip Elbise (TTE) dayatması ile iyice pervasızlaşan baskılara karşı gerçekleştirilen 84 Ölüm Orucu'nda 4, hücre tipi hapishanelerin prototipi olan Eskişehir Tabutluğu'nun kapatılması talebiyle gerçekleştirilen 96 Ölüm Orucu ve Süresiz Açlık Grevi'nde 12 devrimci tutsak şehit düştü.Baskı ve dayatmalarına direnişle karşılık verilmesi nedeniyle devrimci tutsaklara teslimiyeti kabullendiremeyen devlet, hapishanelerde kitlesel katliamlara başvurmaya başlamıştır. 95'te Buca'da 3, 96'da Ümraniye'de 4, 96'da Diyarbakır'da 10, 99'da Ulucanlar'da 10, 19-22 Aralık 2000'de 28 devrimci tutsağı katletmiştir devlet. Devletin azgınca saldırı ve katliamlarına daha güçlü karşı koyarak haklar elde edebilmenin, güçlü bir merkezi örgütlülükten ve ortak hareket etmekten geçtiği bilinciyle Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu (CMK) kurulmuş, tüm Türkiye hapishanelerindeki devrimci tuttsakların ortak mücadele edebileceği güçlü bir örgütlenme yaratılmıştır.

Bunun sonucu olarak devletin saldırıları boşa çıkarılmış, haklar kazanılmıştır. Fakat tecrit saldırısı ve buna karşı direnişin örgütlenmesi sürecinde CMK örgütlülüğü dağılmıştır.
Bugün bir bütün olarak hapishaneler cephesindeki mücadele ve özetle tecride karşı mücadele güçlerinin birliği için şartlar uygundur. Ağır tecrit koşulları altında tutulan tutsakların, saldırılara karşı haklarını koruyabilmeleri ve geliştirebilmeleri ancak ve ancak bu saldırılara karşı ortak direniş sergilenerek sağlanabilir. Bu sorumluluk ve bilinçle aşağıda adları yer alan devrimci yapıların katılımıyla Cezaevleri Merkezi Platformu (CMP)'nun kurulduğunu memnuniyetle bildiriyoruz. CMP tecride karşı etkin ve sonuç alıcı bir mücadele hattı örme görevinin gereği olarak hapishaneler cephesinde devrimci mücadelenin ortak gücü olacaktır. Bu mücadelede çok zengin bir tarihe, deneyime ve geleneğe sahibiz. Azmimiz, kararlılığımız, kazanacağımıza olan inancımız tamdır. Tecrit sessiz ölümdür. Tecrit beyaz işkencedir. Tecrit insanlık suçudur. Egemenler tecridin bu vahşi, ürkütücü yüzünü ezilenlerin haklarını aramamaları için bir korkutma aracı olarak kullanma niyetindedirler. “F tipi” ön eki, her türlü baskı, keyfi uygulama, hukuksuzluk vb. olgularını ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Fakat aynı şekilde, tecride karşı direnişimiz de, baskı ve dayatmalara karşı tek çıkar yolun sadece direnmek olduğunu göstermiş, F tipi korkutmacasını boşa çıkarmıştır.

Tecrit karşıtı mücadele, yalnızca tutsakların görevi ve sorumluluğu değildir. Çünkü tecrit, bir demokrasi ve insan hakları sorunudur. Demokrasi ve insan hakları için mücadele veren tüm güçlerin aktif olarak içinde yer almaları gereken bir mücadele alanıdır tecride karşı mücadele.
CMP bu mücadelede sorumluluk bilincinde olan tecrit karşıtı ve demokrasi güçlerini, tecride karşı etkin ve sonuç alıcı mücadeleyi birlikte örgütlemeye çağırır.

DHKP/C davası tutsakları adına ☭☆Fikret Akar
Direniş Haraketi davası tutsakları adına ☭☆Murat Karayel
MKP davası tutsakları adına ☭☆Ayhan Güngör
MLKP davası tutsakları adına ☭☆Hasan Polat
TİKB davası tutsakları adına ☭☆Erkan Altun
TKP/ML davası tutsakları adına ☭
☆Ulvi Yalçın

☭☆Yürüyüş Dergisi 190. Sayı Karitakür




Karikatüre tıklarsanız daha net şekilde görürsünüz...

☭☆Sabahattin Ali - Gecenin Kemanı



Yüzü parladı ayın,
Bir ses geldi uzaktan:
Hasta yorgun bir kadın
Şimdi çalıyor keman...

Eriyor, bükülüyor,
Ayın altında evler...
Kemandan dökülüyor,
Semailer, peşrevler...

Keman hırçın, mariz,
Asabını geriyor;
Dalgalan bir kaç iz,
Karanlıkta eriyor...

Bazan hazin bir beste,
Gönüllerde yanıyor;
Geceden deste deste
Nağmeler toplanıyor...

Sen ey karanlıklara
Hicran dağıtan kadın!
Git başka bir diyara!
Kalbimi parçaladın...

☭☆Che Guevara - Bolivya Günlüğü



Kitaptan Bir Kısım ☭


ZORUNLU BİR GİRİŞ

Fidel Castro

Gerilla yaşamı boyunca gözlemlerini bir günlüğe not etmek, Che'nin alışkanlığıydı. Sarp ve engebeli yollarda, nemli ormanlarda uzun yürüyüşlerden sonra, sırt çantalarının, silahlarının, cephanelerinin ağırlığı altında ezilen adamlar, bir dakikalık molalarda dinlenirken, ya da yorucu bir günün sonunda, kamp kurmak için yukarıdan emir aldıklarında, Che'yi (Kübalılar baştan beri ona sevecenlikle böyle diyorlardı), küçük bir cep defteri çıkarıp doktorlara özgü okunaksız yazısıyla izlenimlerini yazarken görürlerdi.
Bu notlardan kurtarabildiklerini, daha sonra Küba'daki devrimci savaşın tarihini kusursuz bir anlatımla dile getiren yazısında kullanmıştı, tümüyle devrimciydi, öğreticiydi ve insan sevgisiyle yoğrulmuştu bu notlar.
Bu notlar, aslında, yayınlanmak için kaleme alınmış değildi, bunlar mevcut durumun, olayların ve insanların değerlendirilmesinde ona veri olarak hizmet ediyordu. Hem titiz bir gözlemci, hem tahlilci, çoğu kez de ince bir mizahın biçimlendirdiği (sayfa 5) bir düşünce tarzının dile getirilişiydi. Sade bir anlatımla tutulan bu notlar bir bütün oluşturuyordu.
Bu notların, gerilla birliği liderliğinin ağır yükümlülükleri altında, bedensel gücün insanüstü bir çabayla ve kahramanca harcanışının ardından gelen ender dinlenme anlarında, çok ağır koşullar altında yürütülen bir mücadelenin başlangıç aşamasında yazıldığı unutulmamalıdır. Bu da, onun sarsılmaz iradesini ve çalışkanlığını bir kez daha kanıtlar.
Bu günlükte anlatılan olaylar ayrıntılı biçimde tahlil edildiğinde devrimci gerilla örgütünün gelişimine özgü kaçınılmaz yanlışlar, eleştiriler ve suçlamalar göndür.
Özellikle son derece olumsuz maddi koşullar içinde ve sayıca çok üstün bir düşmanla karşı karşıya bulunan gerilla ordusu çekirdeği evresinde, eleştiriler, sürekli vurgulanmalıdır, çünkü en küçük bir savsaklama, en Önemsiz görünen bir yanlış, felakete yol açabilir. Bu evrede lider, yapılandan daha fazlasını istemek zorundadır. Aynı zamanda, her olaydan, her olgudan, -bunlar anlamsız görünse bile- savaşçılarını ve yeni gerilla birliklerinin gelecekteki kadrolarını eğitmek için yararlanması gereklidir.
Gerillanın oluşum süreci, insanların bilinçlerine ve onurlarına yapılan sürekli bir çağrıdır. Che, devrimcilerin en duyarlı yanlarına seslenmeyi çok iyi bilirdi.
Che tarafından birçok kez suçlanan Marcos, gerilla ordusundan onursuzca kovulacağım duyduğunda şöyle cevap vermişti: "Beni kurşuna dizin daha iyi." Sonra da hayatını kahramanca feda etti. Önceleri güvendiği, daha sonraları şu ya da bu nedenle kınamak zorunda kaldığı adamların tümü aynı biçimde davrandılar. Lider olarak son derece kardeşçe ve insanca davranmasına karşın, gerektiğinde sertleşmeyi ve büyük taleplerde bulunmayı da çok iyi biliyordu Che. Ne var ki, özellikle ve herkesten çok kendine karşı böyleydi. Che'nin disiplini, gerilla bilincine ve kendisinin oluşturduğu güçlü örneğe dayanırdı.


30 Temmuz 2009 Perşembe

☭☆Apocalypto


Film köylerinde mutlu bir şekilde yaşayan Maya halkının hayatlarından bir kesit ile başlıyor. Yaşama uğraşları, şakaları, beklentileri ve umutları seyirciye sunularak bir nevi "yok birbirimizden farkımız" dedirtiyor. Lakin köye gelen bir yağmacı ve avcı grubu herşeyi alt üst ediyor ve köydeki eli iş tutan erkek ve kadınları esir alıyor.

Filmde baş roldeki erkek Jaguar Paw (Rudy Youngblood) isimli bir yerli. Hamile eşi ve çocuğunu bir şekilde yağmacılardan koruyan esas adamımız onlara geri döneceğine dair söz vermeyi de ihmal etmiyor. Sonrasında esir yerli halkı zorlu ve sonunun ne olduğunu bilmedikleri bir yolculuk bekliyor. Filmin yaklaşık kırk dakikalık bölümünü içeren ve seyirciyi de merak içinde bırakan bu yolculuk sonrası zigguratları ve insan kurbanı ayinleri ile ünlü Maya başkentine ulaşıyorlar. Kuraklığın problem olduğu bölgede kurban törenleri yapılmakta ve esir alınan köy halkımızı da bu akibet beklemektedir.

Bu arada kadınlar ise açık artırmayla satılır. Kurban töreni filmin en can alıcı sahnelerini oluşturmakla birlikte kahramanlarımıza sıra geldiğinde güneş tutulmakta ve bunu bir işaret sayan kral ve büyücüler onları bu akibetten bir bakıma kurtarmaktadır. Ancak onları esir alan yağmacıların insafına terk edilen köy erkekleri daha iyi bir yola koyulamazlar. Bu kez de bir nevi arena oyununa atılan kahramalarımızdan Jaguar Paw bu oyun esnasında yağmacıların şefinin oğlunu öldürür ve filmin ikinci bölümünde hızlı ve gerginlik verici bir kovalamaca başlar. Kovalamacanın sonu her ne kadar mutlu son olsa da çekilen acılar unutulmaz ve beyazların Amerika'yı keşif gemilerini de sahillerde görürüz.

















☭☆The GodFather ( Baba 1 )


Corleone ailesi, Don Vito Corleone'nin başında olduğu, suça dayalı bir örgüt kurmuş olan İtalyan asıllı meşhur bir ailedir. Aile, New York'daki diğer dört aileyle birlikte New York'un yeraltı işlerini yönetmektedir. Ancak Corleone ailesini diğerlerinden ayıran özelliği, Don Corleone'nin cebinde bozuk para gibi taşıdığı politikacılar ve yargıçlardır.Politikacılar ve yargıçlarla olan bu yakın ilişkileri diğer ailelerin açamadığı kapıları açabilmesini sağlamaktadır.

İtalya ve New York'un en meşhur uyuşturucu üreticisi ve dağıtıcısı olan "Türk" lakaplı Solozzo, Don Corleone'den, ilişkilerini kullanarak kendisine yasal koruma sağlamasını ve 1 milyon dolar nakit para vermesini ister, karşılığında elde edilecek kârdan pay teklif eder. Teklife göre, ilk yıl Corleone Ailesi'ne kalacak olan para 3-4 milyon dolar civarında olacaktır. Ancak Don Corleone teklifi reddeder. Gerekçesi, iyi ilişkileri olsa da, Don Corleone'nin uyuşturucu işi ile bağlantısı olduğunu öğrenen siyasetçilerin ilişkilerini gözden geçirme gereği duyacak olmalarıdır.

Don Corleone'ye göre politikacılar kumarı bir zaaf olarak görüyorlardır ama uyuşturucu pis iştir. Bunun üzerine arkasına Tataglia ailesini ve New York'da polis şefi olan McClusky'i alan Solozzo, Don Corleone'yi vurdurtur. Ölümden son anda kurtulan Don Corleone'yi ve tüm aileyi kötü günler beklemektedir. Bu süreçte, fevri hareketleriyle bilinen, Don Corleone'nin en büyük oğlu Sonny ölecek, II. Dünya Savaşı'ndan kahraman olarak dönen en küçük oğlu Michael ise, daha önce aile işleriyle hiç ilgilenmediği ve bunu istemediği halde olayların akışı onu hikâyenin merkezine doğru itecektir.Ve New York'ta suç aileleri arasındaki savaş başlayacaktır...



29 Temmuz 2009 Çarşamba

☭☆Brenna MacCrimmon - Kulak Misafiri



Brenna MacCrimmon Cok güzel türkçe konuşan Kanada ( Toronto ) lu bir sanatçıdır .. Çok güzel ezgilerden oluşan bu albümü sizlere armagan ediyorum..

  1. Evlerine Varagele Usandım
    Söz & Müzik: Traditional Turkish From Bulgaria
  2. Kar Yapar Alçaklare
    Söz & Müzik: Traditional Turkish Rumeli
  3. Dolama Dolamayı
    Söz & Müzik: Traditional Turkish
  4. Oj Ti Mome Ohrigance
    Söz & Müzik: Koco Petrov & Ivan Terziev (Makedonya)
  5. Yıldız Dağı İşte De Geldim Yanına
    Söz & Müzik: Traditional Turkish From Skopje (Üsküp)
  6. Şemsiyemin Ucu Kare
    Söz & Müzik: Ahmet Sezgin
  7. Getme Gel
    Söz: Traditional Azeri Müzik: Sayeed Rustemov
  8. Kamran Olsam
    Söz & Müzik: Sevaş Çağman (Çoşkun)
  9. Sabah Sabah Seyredelim Yalıyı
    Söz & Müzik: Traditional Turkish From Edirne
  10. Kuşların Geçiş Taksimi
  11. Mussels In The Bay
    Söz & Müzik: Brenna MacCrimmon
  12. Son Geçiş

5 Temmuz 2009 Pazar

☭☆El Che



Büyük Önder,Gerilla El Che Guevara Belgeseli keyifli izlemeler


Ernesto Guevara de la Serna, kısaca Che Guevara ya da el Che, (14 Haziran 1928Doğum tarihi[›] - 9 Ekim 1967), Arjantin doğumlu doktor, Marksist politikacı ve dönemin Küba gerillaları ile Enternasyonalist gerillalarının lideri.

Tıp eğitimi alırken Latin Amerika’yı baştan başa dolaştı ve bu sayede birçok insanın karşı karşıya kaldığı yoksulluğu doğrudan gözlemleyebildi. Bu deneyimler sonucunda bölgedeki ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmanın tek yolunun devrim olduğuna ikna olarak Marksizm’i incelemeye başladı ve Başkan Jacobo Arbenz Guzmán’ın önderliğinde Guatemala’nın sosyal devrimine katıldı.

Bir süre sonra 1959 yılında Küba’da yönetimi ele geçiren Fidel Castro’nun askerî nitelikli 26 Temmuz Hareketi’nin bir üyesi oldu. Yeni hükümette çeşitli önemli görevlerde bulunduktan, gerilla savaşı teorisi ve uygulamaları üzerine makaleler ve kitaplar yazdıktan sonra diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere katılmak üzere 1965 yılında Küba’dan ayrıldı. İlk olarak Kongo-Kinşasa’ya (sonraları Kongo Demokratik Cumhuriyeti) daha sonra da CIA ve Amerikan Ordusu Özel Harekât Birlikleri’nin ortak operasyonu sonrası yakalanacağı Bolivya’ya gitti. Guevara 9 Ekim 1967’de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya Ordusu’nun elinde iken öldürüldü. Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz sonucu öldürüldüğüne tanıklık etmişlerdir.

Ölümünden sonra Guevara dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelmiştir. Guevara’nın Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı “dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü” olarak nitelenmiştir.



El Che İzle 1




El Che İzle 2


☭☆Özdemir Asaf - Ansızın


Ansızın

Ben sensiz olanlara seni aratıyorum,
Ben sensiz kalanlara seni yaratıyorum,
Seni saklayacağım, seni yazıp-andıkça
Kendimi çoğaltıyor, seni kuşatıyorum.

Unutturmayacağım, seni yaşatacağım,
Kendimi çoğalttıkça, seni kuşatacağım,
Her zamanda, her yerde sen bende yaşadıkça...
Sen evreninde sana seni aratacağım.


Özdemir Asaf



☭☆The Pianist


Yönetmen:Roman Polanski

Senaryo:Ronald Harwood, Wladyslaw Szpilman (roman)

Müzik:Wojciech Kilar

Tür:Dram, Savaş

Yapım:Fransa, İngiltere, Almanya, Hollanda, Polonya 2002 150 dakika (Renkli)

Dil:İngilizce, Almanca

Dağıtıcı Firmalar:Özen Film

Internet adresi:www.thepianistmovie.com



Geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye alan ve en iyi film dalında Oscar’a aday olan Piyanist, İkinci Dünya Savaşı sırasında Varşova gettosunda saklanarak hayatta kalmayı başaran Yahudi piyanist Vladislav Szpilman’in gerçek hayat öyküsünü anlatıyor.

Almanlar Polonya’yı işgal ettiğinde yirmi sekiz yaşında olan Szpilman, ülkesinin önde gelen genç yeteneklerinden biri olarak Varşova Radyosu’nda çalışmakta, bir yandan da konserler vermekte ve bestecilik yapmaktadır. İşgal sonrasında yaşam alanları gittikçe kısıtlanan Yahudiler, trenlere bindirilerek toplama kamplarına yollanmaya başladıkları zaman, Szpilman önceden tanıdığı bir görevli tarafından sıradan çıkarılır. Tüm ailesi kamplarda yitiren Szpilman (burada Polanski’nin de annesinin Auschwitz’te öldüğünü ve babasının Mauthausen kampından kurtulduğunu belirtmekte yarar var), savaşın sonuna kadar çeşitli Polonyalılar tarafından korunarak, sıklıkla açlıktan ölüm sınırında, Varşova’nın kurtarılmasını bekler.

Daha önce Spielberg’in “Schindler’in Listesi”ni yönetmen teklifini reddeden usta Polonyalı yönetmen Roman Polanski’nin, Szpilman’la aynı dönemlerde yaşamını sürdürme mücadelesi verdiği için, filmi büyük bir duyarlılıkla kotardığı söyleniyor. “Piyanist” kaçırılmaması gereken bir film.





The Pianist İzle

☭☆Persepolis



Cizgilerle Iran Devrimi

Molla Devrimi sırasında yaşananları bir çocuğun gözlerinden anlatan PERSEPOLIS, eğlenceli olmayı başarabilen bir politik animasyon. Şah devriminin yıkılmasının ardından küçük Marjane ve ailesi sevinçle sokaklara dökülürler. Uzun süren sancılı bir dönemin ardından demokratik bir düzenin geleceğine inanan İranlıları karanlık ve zorlu bir dönem beklemektedir.


Persepolis İzle 1






Persepolis İzle 2



☭☆Şarkılarla Geçti Aramızdan



Karadeniz müziği, Anadolu Rock, nitelikli müziğe inanlar, önemli bir ismi en verimli olabileceği dönemde yitirdi. Otuz üç yaşındaydı Koyuncu; yıllardır müziğin içinde olmasına karşın 2000'li yıllarda Gülbeyaz, Sultan Makamı gibi televizyon dizilerine yazdığı müziklerle ünlenmişti.

Karadeniz'in hırçın çocuğu diyorlardı ona; demokrasi adına atılan bir çok adımda müziğiyle, fikirleriyle yer alıyor; Fırtına Deresi'ne yapılacak santrali protestodan, insan hakları ihlallerine karşı çıkmaya kadar bir dolu etkinliğe destek veriyordu.

Müzikte de, birkaç halk müziği sanatçısının tekelinde kalmış Karadeniz bölgesinin müziğini, evrensel normlarda yayımlamayı deneyerek, önemli çıkış yapmıştı.

1972 Artvin/Hopa doğumlu Koyuncu, yirmi yaşında Dinmeyen adlı müzik grubu'na katılmış, 1993'de Mehmedali Barış Beşli ile, Lazca müzik yapmak amacıyla Şuku grubunu kurmuştu. İki arkadaş bir yıl sonra aralarına İlhan Karahan ve Metin Kalaç'ı da alarak grubun adını Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) dönüştürmüş ve 1995 başında Va Mişkunan (Bilmiyoruz) albümüyle Lazca rockın ilk örneğini vermişti. Lazcayı yaşatmak amacıyla Lazca rock yapıyorlardı. Plak şirketleri ise bu soundu 'Soft Laz Rock' diye tanımlıyordu.

O günlerde grup elemanları Lazca dilinin yaşatılmasına rock yoluyla katkıda bulunmayı amaçladıklarını, rock müzikteki dinamizmle yöre insanının enerjisinin örtüştüğünü görünce heyecanlandıklarını anlatıyor, Lazca'nın rockın sert söyleyişine de uygun olduğunu belirtiyorlardı.

Dört yıl içinde Zuğaşi Berepe, kamuoyuna pek yansımasa da önemli işler yaptı ve konserlerle hedefini gerçekleştirmeye çalıştı. Bu etkinliklerden Brüksel konseri sırasında canlı kayıt edilen parçaları, kısıtlı sayıda bastırdıkları Bruxel Live (1998) adlı albümde bir araya getirdiler.

Gruptaki eleman sayısı arttıkça müzikal yapı da güçlenmişti. Kazım Koyuncu (vokal, akustik gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (elektrikli gitar), Uğurcan Sezen (klavye), Zülküfil Murat Dilek (davul), Metin Kalaç (kayıt) Lazcayı yaşatmanın yanında aşk şarkılarına katılan sert söylemli yapıtlar ve modern rock anlayışı üzerine oluşturdukları çizgiyle de kabul görmeye başlamışlardı.

Zuğaşi Berepe, Va Mişkunan albümünden dört yıl sonra İgzas (Gidiyor) adlı albümüyle bu çabayı listelere taşıdı. Yedi Lazca, bir Hemşince, bir de Türkçe sözlü parçadan oluşan albümün müzikal zenginliği, rockın çeşitli tonları arasında akıllıca gidip gelen sounduyla 1998'in en iyi yerli yapıtlarından biri oldu. Lazca'nın öne çıktığı kültürel bir misyonun yanında sıkı bir rock albümü özelliği de taşıyordu İgzas (Parçaların Türkçe anlamları kapakta verilmişti). Bu albümde Kazım Koyuncu (vokal, gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (gitar), Uğurcan Sezen (tuşlular), Zülfikil Murat Dilek (davul), Mahmut Turan (tulum), Metin Kalaç (kayıt), Mehmedali Barış Beşli'den (vokal) oluşan grubun, doğayı katledecek Çamlıhemşin'deki Fırtına Deresi'nin üzerine yapılacak santrale karşı kampanyayı desteklemesi de İgzas'ın diğer bir özelliğiydi.

Grup 2000'lerin başında dağılınca, kuruculardan Kazım Koyuncu yoluna tek başına devam etmeyi kararlaştırdı ve solo albümleri Viya (2002) ile Hayde'yi (2004) yayımladı. Anadolu Rock'a kayan soundla ürettiği müziği kısa sürede büyük ilgi görüp, yaptıkları geniş kitlelere tam ulaşmaya başlamıştı ki hastalandı Koyuncu. Akciğer kanserine yakalanmıştı.

Pes etmiyordu; tedaviyi sürdürürken Trabzonspor için marş bile yazmıştı. Ancak günden güne direnci zayıflıyordu; adına düzenlenen konsere çıkamamıştı. Sonunda 25 Haziran tarihinde ajanslardan şöyle bir başlık düştü: 'Karadeniz'in genç sesi sustu'

(..... Müziğe çocukken, ortaokul birinci sınıfta, Mandolin çalarak başladım. Sonra biraz gitara merak sardım. İstanbul'da universiteye geldikten sonra muzikle yoğun olarak ugraşmaya başladım. Profesyonel olarak 1992 yılından buyana muzikle ugraşıyorum. İlk muzik grubunu 92'de kurduk. "Dinmeyen" isminde Türkçe muzik yapan politik bir gruptu bu. ( 96'da "Sisler Bulvarı" adlı bir albüm yaptıktan sonra grubumuz dağıldı.) Dinmeyen'i kurduktan hemen sonra 93 yılında "Zuğasi Berepe (Denizin Çocukları)" isimli yeni bir grup kurduk. Yani hem "Dinmeyen" devam ederken hem de bu grup devam etti. "Zuğasi Berepe" ile 95'de "Va Mişkunan" (Bilmiyoruz), 98'de "İgsaz" (Gidiyor) isimli albumleri yaptık. Sonra 98'in sonunda "Zuğasi Berepe" de dağıldı. Ben o tarihten itibaren tek başıma muzik yapmaya devam ettim. "Salkım Söğüt" isimli bir proje vardı. Şuana kadar 4 tane çıktı. "Salkım Söğüt" projelerinin ikincisinde, 3 şarkıyla yer aldım. Ondan sonra 2001 yılında ilk solo albümüm "Viya"yı çıkardım......) - ( .... Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Ç´e" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya. ...)

1972 - Hopa'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Hopa'da tamamladı.
1989 - İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi.
1990 - Çağdaş Sanat Atölyesinde çalışmaya başladı.
1991 - Ali Elver ile birlikte Dinmeyen müzik topluluğunu kurdu. Aynı yıl Çağdaş Oyuncuların sahneye koyduğu ''Faşizmin korku ve sefaleti'' adlı oyunun müziklerini yaptı.
1993 - Mehmedali Barış Beşli ile Dünyanın ilk ve tek Laz rock toplulugu ''Zuğaşi Berepe''yi kurdu.
1995 - Zuğaşi Berepe ''Va mişk´unan''
1996 - Dinmeyen ''Sisler Bulvarı''
1998 - Zuğaşi Berepe ''Brüxel Live'' ve ''İgzas''
2000 - ''Salkım Söğüt 2'' adlı ortak çalışma
2001 - İlk solo albüm ''Viya''
2002 - Gülbeyaz dizi müzikleri
2003 - Kemal Sahir Gürel ile birlikte ''Sultan Makamı'' dizi müzikleri
2004 - İkinci solo albüm ''Hayde'' sanatçının popülaritesini daha da arttırdı.
Karadeniz müziğinin güçlü temsilcilerinden Fuat Saka,Volkan Konak ve Bayar Şahin ile birlikte düzenledikleri,büyük ilgi gören Hey Gidi Karadeniz KOnserler dizisininde öncülüğünü yaptı.
2004 ün sonlarında akciğer kanseri teşhisi konuldu ve tedavi görmeye başladı.25 Haziran 2005'de, 33 yaşında, tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde yaşamını yitirdi...


Belgeseli İzle


☭☆Sonbahar


Yapım : 2008 , Türkiye
Tür : Dram
Yönetmen : Özcan Alper
Senaryo : Özcan Alper
Oyuncular : Onur Saylak , Cihan Camkerte , Yasar Güven , Serkan Keskin , Megi Kobaladze , Nino Lejava , Sibel Öz , Serhan Pirpir , Raife Yenigül
Yapımcı : F. Serkan Acar
Görüntü Yönetmeni : Feza Çaldıran
Müzik : Mohammed Mokhtary
Süre : 1 Saat 40 Dk.
Gösterim Tarihi : 19 Aralık 2008



Konusu:


Yusuf 1997 yılında 22 yaşında üniversite öğrencisi iken girdiği cezaevinden, 10 yıl sonra sağlık nedenleriyle tahliye edilir. Yusuf 'u, cezaevinden çıkıp geldiği Doğu Karadenizde ki köyünde bir tek yaşlı ve hasta annesi karşılar. O cezaevinde iken babası ölmüş, ablası ise evlenip büyük bir kente taşınmıştır.

Ekonomik nedenlerle sadece yaşlıların kaldığı bu dağ köyünde Yusuf bir tek çocukluk arkadaşı Mikail ile görüşmektedir. Sonbaharın kendini yavaş yavaş kışa teslim ettiği günlerde, Yusuf Mikail ile gittiği bir meyhanede ******lik yapan genç ve güzel Gürcü kızı Eka ile karşılaşır. Farklı dünyalardan gelen bu iki insanın birlikteliği için ne zaman ne de koşullar uygundur. Yine de Yusuf için aşk son bir kez hayata tutunma ve kendi yalnızlığından sıyrılma çabasına dönüşür. Eka içinse Yusuf bu dünyadan çok uzakta, hatta şimdiki zamanda yaşamayan, Rus romanlarından kaçmış bir karakterdir.

90 sonrasını arka planına alarak bir dönemin ironisini, acımasızlığını ve gerçekliğini ele alan filmde, yakın tarih hem belgeleniyor hem de eleştirel bir süzgeçten geçiriliyor.


Sonbahar Film İzle




Sonbahar Filmi Sountrack İndirmek İçin Download Tıklayınız...


Download

☭☆Hoşçakal Yarın



Tür : Politik / Dram
Gösterim Tarihi : 6 Kasım 1998
Yönetmen : Reis Çelik
Senaryo : Reis Çelik
Görüntü Yönetmeni : Uğur İçbak
Müzik : Cengiz Özdemir
Yapım : 1998, Türkiye / Fransa / Macaristan , 110 dk.

Oyuncular :Berhan Şimşek , Tuncer Necmioğlu , Tuncel Kurtiz , Mazlum Çimen , Bülent Çolak





KONUSU:
1968-1972 yılları arasında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de de öğrenci ve işçi hareketleri alabildiğince yoğundur. Askeri cunta yönetime el koymuştur. Aranmakta olan öğrenciler yakalanır. Haklarında idam talebi ile dava açılır. Savunma avukatları, gençlerin idam talebini gerektirecek bir suçları olmadığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyar; ama askeri mahkeme idamda ısrarlıdır. Yargılanmalar sonunda üç gence idam cezası çıkar. Artık idam için geriye sayım başlamıştır. Dışarıda idamların durdurulması amacıyla ülke genelinde kampanyalar başlatılmıştır, ama içeride üç genç sonucun değişmeyeceğini bilmektedir. Onlar artık ailelerine son mektuplarını yazmaktadır.




Hoşçakal Yarın İzle


☭☆Beritan ( Kürtçe )



Yönetmen:
Halil Uysal
Türü:Macera,Gerçek Yaşam,Mücadele


Beritan (Kürtçe orjini: Bêrîtan) filmi, Kürdistan dağlarının olanaksızlıkları içerisinde çekilen bir gerilla filmi. Çalışmanın tamamı, senaryo, oyunculuk, teknik, yönetim ve güvenlik koşullarının sağlanması gibi bütün yanlarıyla bir gerilla üretimi özelliğini taşıyor.
Nisan 2008'de bir çatışmada yaşamını yitiren yönetmen Halil Uysal, filmde Gülnaz Karataş (Beritan)’ın gerùllqdqkù hayatını konu alıyor. Halil Uysal, Jinda Baran ve Dersim Zerevan ile 17 kişilik bir gerilla grubu 2004 yılı Haziran ayında filmin senaryosunu hazırlamışlar. 2005 mayıs ayından itibaren başlanan çekimler, 2006 yılına kadar sürmüş.
'Beritan' filmine ilişkin olarak yönetmen Halil Uysal, "filmi ihanetçi, işbirlikçi ve tasfiyeci çizgiye karşı bir cevap olmak amacıyla çektim. PKK gerillasının gerçek çizgisinin ne olduğunu göstermek istiyordum" demişti.
Set, altyapı çalışmaları ve maddi imkanları HPG ile PAJK tarafından sağlanan 'Beritan' filmi, aynı zamanda Halil Uysal ve ekibinin ilk uzun metrajlı filmi.
Uysal, filmi piyasaya oynamak için yapmadığını, ilk defa bir yerlerde yayınlanıp yayınlanmaması kaygısına girmeden çektiğini belirtmişti.
Film ekibinden, kameraman ve oyuncu Jinda Baran ise 'Beritan'ın diğer filmlerinden farklı olduğunu söylüyordu. Ellerinde net bir senaryo yerine Beritan'la yola çıktıklarını dile getiren Baran, “O yüzden her sahnesi, karesi tartışılarak çekiliyordu. Teknik bir çalışma değildi. Ruhsal bir uyum vardı. Herkes katıldığı oranda önde ve içinde olurdu. Net bir senaryomuz yoktu. Elimizde bir Beritan vardı. Onun işleyecektik. Tarihe mal olmuş birinin filmini yapmakta hata payımız sıfırdı. Yani hata şansımız yoktu" diyordu.
Beritan filminin müziği sanatçı Memo tarafından hazırlanmış.

Filmin Konusu:

Filmde, 1992'de Türk ordusu ile KDP ve YNK'nin ortak düzenlediği bir operasyonda, teslim olmamak için uçurumdan atlayarak hayatını kaybeden Beritan ve gerilla arkadaşlarının dağdaki yaşamlarından bir kesit sunuluyor. Gerilla yaşamı, kadın-erkek ilişkileri, kollektif yaşam ve PKK ideolojisinin anlatıldığı filmde, devrim ve ihanet çelişkisi de işleniyor. Türk ordusunun yanısıra, KDP ve YNK peşmergelerine karşı verilen savaşım kadar doğa şartlarına karşı da ölümcül bir mücadele veriliyor.
Film genel olarak Kürtçe (Kurmanci), bazı yerlerde Ruken kod isimli Türk asıllı gerilla ile konuşmalar Türkçe olarak çekilmiş.




Beritan (
Bêrîtan ) Filmi İzle



☭☆Bahoz ( Fırtına )


Orjinal Adı: Bahoz (Fırtına)

Yönetmen: Kazım Öz
Oyuncular: Cahit Gök, Havin Funda Saç, Selim Akgül, Asiye Dinçsoy, Kadim Yaşar

Senaryo: Kazım Öz
Görüntü Yönetmeni: Ercan Özkan
Müzik: Ayhan Akkaya, Vedat Yıldırım, Burak Korucu
Tür: Aksiyon, Macera
Süre: 135 dk.
Yapım: 2008, Türkiye
Dağıtımcı: Özen Film www.ozenfilm.com.tr

Gösterim tarihi: 14 Kasım 2008

Resmi Web Sitesi: www.firtinafilmi.com





Cemal, büyük bir heyecanla beklediği üniversite sınavını kazanarak, küçük taşra kasabasından İstanbul’a gelir. Büyük şehrin kalabalığı içindeki yalnızlığı, aylar sonra tanıştığı sistem karşıtı devrimci bir grup ile birlikte sonra erer. Grubun öncülerinden Helin ile yasadığı çatışma kimliğini keşfetmesi için de bir başlangıç olur. Cemal’in içinde başlayan yangın onu okumaya, araştırmaya ve zamanla kendi kimliğini bulmaya iter.
Benzer bir süreci yaşayan Rojda ve Orhan da zamanla değişip grubun aktif birer üyesi olurlar. Henüz on sekiz - on dokuz yaşlarında olan bu gençler, ‘Devrim’ fikri içlerindeki genç ve dinamik enerji ile birleşerek eyleme dönüşür.

Bu proje; Cemal, Rojda ve Orhan’ın geçirdikleri hızlı değişim sürecini ve öğrenci grubunun başından geçen olayları anlatır.



Bahoz ( Fırtına ) Cd 1 İzle





Bahoz ( Fırtına ) Cd 2 İzle






Bahoz ( Fırtına ) Cd 3 İzle